Trenden indiğimde saat gecenin üçüydü. İstasyon Kütahya’ya bağlı Bal köy istasyonu sağda solda gördüğüm adamlara Dağardı nahiyesine nasıl giderim diye sorarken yaşlı bir amca benim kolumdan tutarak:
-- Sen Dağardı’ namı gidiyorsun?
-- Evet
-- Yürü aydınlara kadar beraber gidiyoruz
Adam kendinden o kadar emin ve o kadar rahattı ki ben gideceğimiz yolun üç veya beş kilometre olduğunu sanarak çıktım yola. Yolda sohbet ettiğim adam Benat köyünden olduğunu benimle beraber Aydınlar köyüne kadar gidebileceğini anlattı. Biz var gücümüzle yürüyoruz. Ama yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Yolda adam bu dağlarda kurtların olduğunu söyleyince korkmadığımı söylesem yalan olur. Sabah ezanları okunurken biz daha adamın köyüne varmamıştık. Adamla dereden tepeden konuşuyoruz. Ama isimlerimizi bile sormayı akıl edemiyorduk. Ben bayağı yorulmuştum tahminen altmışın üzerinde olduğunu sandığım adamda en ufak yorgunluk belirtisi bile yoktu. Nihayet şafakla birlikte bir dere içindeki adamın köyüne varabilmiştik. Adam çekine çekine beni köyüne davet etti. Hanımı sofra serdi önümüze, bu arada adamın hanımının da yaşlı adam kadar sağlıklı olduğunu fark ettim. Demek ki buralarda insanlar kolay kolay yaşlanıp yıpranmıyorlar. Bir az dinlendikten sonra adam beni yol çatına kadar yolu gösterip kendisi geri döndü. Yalnız başıma saat 10 civarına kadar yürüdükten sonra arkamdan gelen kamyon durup beni bindirdi. Saat 12 civarında yolculuk bitmişti. Tevekkeli atalarımız dibi görünmeyen suya girilmez demişler. Bende bilmediğim bu yolda bayağı bir yürümüştüm. Ama benim en büyük kazancım iki sevimli dost insanı tanımam oldu.
Yazan: Bayram YANDIM