© 2013 Powered by Bayram All rights reserved. Tüm Hakları Saklıdır © 2012-2013 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. bayramca - BİR MEKTUP HİKAYESİ
   
 
  BİR MEKTUP HİKAYESİ
                                                                   BİR MEKTUP HİKAYESİ
 
Kurtuluş savaşının en çetin günleriydi. Mektup götürerek haberleşmeyi sağlama görevi ile yola çıkan Mehmet adlı asker genellikle geceleri karanlık ormanlardan geçiyor. Gündüzleri yine ormanda saklanarak geçiriyordu. Uzun süren bu yolculuklardan sonra cepheye ulaşmıştı.
Ama cephede savaş en çetin halde sürüyordu. Kendine ağaç dallarından bir siper yapan Mehmet uzun otların arasından geçerek düşman kuvvetlerine görünmeden Türk mevzilerine varmalıydı. Ama düşman mevzilerinin bulunduğu alan oldukça düzlük ve açıklıktı. Mehmet de saklandığı yerde bekleyerek gecenin olmasını bekliyordu. Birde ay doğmasın diye dua ediyordu. Nihayet gece oldu. İyice karanlık bastırınca Mehmet tekrar yola koyularak sürüne sürüne düşman mevzilerinin bulunduğu taraftan geçti. Ve türk mevzilerinin bulunduğu yere geldi. Artık Türk mevzilerine iyice yaklaşmıştı. Aniden bir ses
--Parola dedi o da
--Hucum dedi. Aynı ses
--İşareti deyince bu seferde
--Yalçın dedi. Karşıdan gelen ses
--Gel dedi. Mehmet kendinden emin adımlarla yürüyerek nöbetçinin yanına vardı. Nöbetçi
--Hoş geldin kardeşim dedi. O da
--Hoş bulduk dedi.
--Hemen komutanı görmeliyim ona bir mektup getirdim. Dedi. Nöbetçi asker bu sefer siperlere doğru seslendi.
--Ahmet gel bu arkadaşı komutana götür dedi. Az sonra karanlıkta bir koyu gölge kendilerine yaklaştı.
--Buyur arkadaş diyerek Mehmet’in önüne geçti. O önde Mehmet arkada siperleri geçtiler. İlerde belli belirsiz çadırlar görülüyordu. Büyük bir çadırın önünde durdular. Kapıda bir nöbetçi bekliyordu. Ahmet nöbetçiye
--Arkadaş komutanı görecekmiş dedi. O da Mehmet’e  
--Bekle biraz haber vereyim dedi. Ve çadırdan içeriye girdi. Az sonrada içerden çıkarak
--Gel dedi. Mehmet çadırdan içeriye girince masasında bir şeyler çizen komutan ona güler yüzle
--Hoş geldin diyerek elini uzattı. Komutanın elini sıkan Mehmet hemen cebinden mektubu çıkararak ona verdi. Komutan heyecan ile mektubu eline alıp okudu. Okurken heyecanı belli oluyordu. Soluk ışıklı çadır odasında ikisinden başka kimse yoktu. Komutan mektubu okuduktan sonra Mehmet’e bir takım sualler sordu Mehmet içtenlikle sorulara cevap verdi. Sonra komutan
--Sana bir yer göstersinler yat dinlen yarın gecede bizim mektubu geri götürürsün dedi. Mehmet komutana
--Tamam komutanım dedi. Komutan dışarıdaki emir erini çağırarak
--Arkadaşa yatacak bir yer gösterin dinlensin yarın gece de yola çıkar dedi. Mehmet komutanın elini sıkarak çadırdan dışarı çıktı. Emir eri önde o arkada yürüyorlardı. Birkaç çadırın yanından geçtiler. En sonunda emir eri bir çadırın önünde durarak
--Buyur burada dinlenebilirsin dedi. Mehmet emirerine teşekkür ederek çadıra girdi. Çadırda bir yatak ve battaniye vardı. Çok yorgun olan Mehmet hemen yatağa girdi. Derin bir uykuya daldı. Uykusu kurşun sesleriyle bölünmüştü. Tan yerinin ağarması ile yine şiddetli bir çatışma başlamıştı. Mehmet yataktan kalkarak elini yüzünü yıkadı. Bir yandan çatışma devam ederken bir yandan da sabah tayını dağıtılıyordu. Askerlere birer parça ekmek ve birer bardak çay sabah tayını olarak veriliyordu. Ellerinde çay kazanı iki Mehmetçik kepçeyle çay servisi yapıyordu. Bir er de elinde ekmek selesi ekmek dağıtıyordu. Çatışma devam ettiği için sedye ile yaralılar taşınıyor. Onlar ilk yardım çadırlarında tedavi edilmeye çalışılıyordu. Sabah tayınını yiyen Mehmet izin alarak komutanın odasına gitti. Komutan onu güler yüzle karşılayarak götürmesi gereken mektubun hazırlandığı kendisinin iyice dinlenip akşam karanlığında yola çıkması gerektiğini söyledi. Mehmet komutanın odasından yine akşam kaldığı çadırın yolunu tuttu. Yatağa uzandı. Kurşun sesleri hala duyuluyordu. Köyü geldi aklına. Ekin tarlaları yeşil tepeler balık tuttuğu dere gözünün önünden geçti. Sevdiği kız henüz elinden bile tutmamıştı. Hatta sevdiğini bile söyleyememişti. Ama söyleyecekti. Şu amansız savaş bitsin düşman vatandan kovulsun. O zaman çıkıp karşısına söyleyecekti. Şayet onun da gönlü varsa babasından isteyecekti. Vardır diyordu. İçinden bir ses onunda elbet gönlü vardır. Çünkü ne zaman karşılaşsalar kız ona dalgın dalgın bakardı. Bunları düşünürken kapanıp gitti. Mehmet’in gözleri. Mehmet uykusunda güzel bir rüya görüyordu. Sevdiği kız vardı rüyasında ona güzel bir bahçeden al renkli bir gül veriyordu. Mehmet gülü eline alıp kokluyordu. El ele tutuşup dolaşıyorlardı. Bahçenin içinde. Mehmet uyandığında akşam olmuştu. Gözlerini ovuşturup kalktı. Elini yüzünü yıkadı. Çadırdaki masanın üstünde kendisi için getirilen tayını duruyordu. Bir parça ekmek bir taze soğan Mehmet iştahla tayınını yedi. Kurşun sesleri susmuştu. Çadırdan çıktı. Koyu bir karanlık gittikçe koyulaşarak yayılıyordu. Doğruca komutanın çadırına gidip nöbetçi askere komutan ile görüşmek istediğini söyledi. Komutan yine onu güler yüzle karşılayarak karşısına oturttu. Ve hazırlamış olduğu mektubu ona uzattı. Mektubu gömleğinin içindeki cebe koyan Mehmet yola çıkmaya hazırdı. Komutan ile helalleşip yola koyuldu. Komutan ona bir gözcü vererek siperlere kadar eşlik etmesini istedi. Mehmet siperlere varınca gözcüyle helalleşip yalnız başına yoluna devam etti. Çalıkların arasından geçerek düşman siperlerine doğru sürünerek gidiyordu. Elleriyle de dalları yoklayıp sessizce ilerliyordu. Gecenin karanlık olması işini kolaylaştırıyordu. Böyle ne kadar gitti. Ne kadar zaman geçti. Farkında değildi. Ama artık düşman siperlerinin sonuna kadar gelmişti. Az sonra düşman siperleri uzaklarda kalacaktı. Bir dik yamacın yanından geçerken ayağı bir taşa takıldı. Taş gürültü çıkararak yuvarlanıp uçurumun dibine doğru düştü uçurumun dibinden fos diye bir ses duyuldu. Ardından bir silah patlaması ve Mehmet omzunda şiddetli bir acı hissetti. Vurulmuştu. Vurulmanın etkisi ile yuvarlandı. Tıpkı az önce yuvarlanan taş misali ta derenin dibine kadar. Kendini bir anda derenin sularının içinde buldu. Can havliyle kalkıp elini yüzünü yıkadı. Oradan hızla uzaklaşmalıydı. Dere boyunca yürümeliydi. Böyle ne kadar yürüdü bilinmez ayakları onu taşıyamaz hale gelmişti. Bir çam kütüğü gibi boylu boyunca düştü yere. 
            O sabah küçük kardeşi Ali’yi de yanına alan Ayşe derede çamaşır yıkamaya doğru yola çıktı. Tam çamaşır yıkadıkları yere gelince karşılarına boylu boyuna uzanmış bir askerle karşılaştılar. Hemen dereden su alarak onun yüzünü yıkadılar. Askerin üstü başı kan içindeydi. Sırtındaki yaradan hala kanlar akıyordu. Onu bir ağacın gölgesine güç bela taşıdılar. Bu arada suyun serinliği ile gözlerini açan Mehmet. Can havliyle
--Nerdeyim ben diye inledi. Ali ve ablası Ayşe
--Korkma bizden zarar gelmez dediler. Mehmet bütün gücünü toplayarak mektup dedi. Gömleğimin iç cebindeki mektubun karşıki tepelerde bulunan Türk birliğine ulaşması gerekiyor dedi. Bu sözler Mehmet’in ağzından çıkan son sözler oldu. Ali ablasına baktı.
--Abla bu mektup yerine ulaşmalı dedi. Ablası Ali’ye baktı. Ali henüz 10 yaşında bile değildi. Karşıki tepe sislerin arasında hayal mayal seçiliyordu. En az üç günlük yoldu.
--Nasıl gidersin dedi. Ali karalı bir bakış ile ablasına baktı.
--Giderim ne olacak koşa koşa giderim vatana hizmet borcu namus borcudur. Düşmanın yurdumuzdan koğulması için giderim dedi. Sonra devam etti.
--Kim bilir bu mektup ne kadar önemli düşmanın yurdumuzdan kovulması için dedi. Hemen evlerine giderek azık torbasını hazırladı. Hiç vakit kaybetmeden dik yamaçlardan dere boylarından yürümeye başladı. Zaman zaman sisler içinde ki tepeye bakmadan edemiyordu. Ayağındaki çarıklar iyice eskimiş çıplak ayaklarından kanlar sızıyordu. Ama o aldırmadan yürüyor. Yorulunca biraz dinlenip kalkıp yine yola devam ediyordu. Nihayet bir pınar başında durdu. Azık çıkınını açıp bir parça ekmek çıkarıp su kenarında bulunan gazayağını katık yaparak yedi. Elini yüzünü yıkayıp yine düştü. Yola vakit öğleyi çoktan geçmişti. Nerdeyse ikindi olacaktı. Sıra sıra çalılıklarla kaplı tozlu yoldan yürümeye başladı. Serin bir akşam rüzgarı reçine ve ardıç kokuları yayıyordu. Uzaklarda çoban köpekleri havlıyor. Ali durmadan dinlenmeden yoluna devam ediyordu.. güneş ufukta bir kızıllık bırakarak nerdeyse batıyordu. Yol kenarındaki çalılıkların gölgeleri iyice koyulaşmıştı. Ali patika yoldan kestirme olsun diye sık ağaçlı bir ormana daldı. Orman daha güvenli ve emniyetli idi. Bu arada iyce yorulmuş karnı da acıkmıştı. Bir çalılığın dibine çöktü. Azık torbasından bir parça daha ekmek çıkardı. Bir parçada peynirle katık yapıp yedi. Biraz dinlenip tekrar koyuldu yola. Çam ağaçları rüzgarda sallanıyordu. Hava hem kararıyor hem de serinliyordu. Karşıdaki tepe o kadar uzak görünmüyordu.. ormanın içinden ne kadar gitti. Ne kadar zaman geçti. Farkında değildi. Karşısına bir dere çıktı. Derenin sularından elini yüzünü yıkayıp yoluna devam etti. Gece gökteki yıldızların aksi sulara düşmüştü. Taşların üstüne basarak dereden karşıya geçti. Yine tepeye doğru  yürümeye devam ediyordu. Bu arada karşısına düz bir ova çıktı. Diz boyu ekinlerin arasından güç bela yol alıyordu. Ekinler yer yer boyunu geçiyordu. Yakınlarda bir köy olmalıydı. Bir tarlanın çitinin kenarına oturup biraz kestirdi. Uyandığında alaca bir aydınlık vardı. İçinden tan ağarmak üzere diye düşündü. Gözü yine tepedeydi. Tepeye biraz daha yaklaştığını hissetti. Tarlaların arasından yürümeye devam ediyordu. Sürülmüş yumuşak toprakta ayakları toprağa saplanıyor. Toprak hızlı yürümesini engelliyordu. Ali sabahın verdiği dinçlikle yürüyordu. Tarlaları hızlı bir şekilde geçerek yeşil bir yamaca doğru tırmanmaya başladı. Bu arada uzaklarda top silah seslerini duymaya başlamıştı. Demek ki cepheye iyice yaklaşıyordu. Küçük çalıların arasında akan bir pınardan kana kana su içti. Yüzündeki terleri yıkadı. Biraz soluklandı. Tepe karşısında iyice belirmeye başlamıştı. Bu arada karşıda bulunan bir çam ormanının üstünde kara bulutlar bir yağmurun habercisi gibi duruyorlardı. Ard arda çakan şimşeklerden sonra birden sağanak bir yağmur yağmaya başladı. Ali bir ağaç kovuğuna sığınıp yağmurdan korunuyordu. Karşısındaki ağaçta bir ışık belirdi. Sonra şiddetli bir gök gürültüsü ali ürperdi. İçinden bir dua okudu. Bu arada yağmur şiddetini azaltmaya başlamıştı. Damlalar gittikçe azalıyordu. Ali yağmur yağmasıyla iyice dinlenmişti. Damlalar iyice azalınca Ali ağacın kovuğundan çıkıp yürümeye başladı. Yer yer su birikintileri toplanıp kayaların asasından akıyorlardı. Bazen ali çarıklarını suların içine sokarak ayaklarını serinletiyordu. Bu arada güneş çıkmış tam tepenin karşısında bir gökkuşağı belirmişti. Ali gökkuşağına doğru yürüyordu. Bu arada top sesleri daha belirgin duyuluyordu. Ali tepeye doğru elini gözlerine perde yaparak baktı. Tepe   sanki daha yakınmış gibi geldi. Vakit ikindiyi geçmiş gölgeler iyice uzamıştı. Ali kendi gölgesine baktı. Küçücük boyu o kadar uzun görünüyordu ki. Kendini dedesinin anlattığı bir masal kahramanına benzetti. O da kahraman sayılırdı. Taşımış olduğu mektup kim bilir ne kadar önemliydi. Ne pahasına olursa olsun o mektup yerine ulaşmalıydı. Vatan düşmandan kurtarılması için bu mektup önemliydi. Artık güneş batmış. Yine bir gecenin habercisi akşam olmaya başlamıştı. Uzaklardan gece kuşlarının sesleri geliyordu. Bu akşam hafif bir mehtap ağaçların arasından geceye gülümsüyordu. Ali yılmadan yorulmadan yürümeye devam etti. Önüne çıkan ormandan yürüyordu. Vakit gece yarısı olmuştu önünde geniş bir çayır vardı. Ali orada bulunan bir ağacın dibine varınca biraz uyumaya karar verdi. Saatlerdir yürüyordu yorgundu hemen uykuya daldı. Rüyasında bir gül bahçesindeydi. Al bir gülü koparıp eline aldı kokladı gül o kadar güzel kokuyordu ki . birden uyandı. Sabah olmuş güneş doğmuştu. Bayağı uyumuşum diye geçirdi. İçinden azık torbasını açıp bir parça ekmek daha yedi. Tekrar koyuldu yola tepeye iyice yaklaşmıştı. Yine bir dereye rastladı. Biraz dere boyundan yürüdü. Çınar ağaçlarındaki polenler genzine dolmuştu. Mütemadiyen öksürüyordu. Sonra bir keçi yolundan yoluna devam etti. Keçi yolu onu bir yokuşa doğru götürüyordu. Top ve silah sesleri daha yakından duyuluyordu. Güneş tam tepesindeydi. Bu gece tepeye ulaşırım diye geçirdi aklından. Bir pınarın başında dinlenip elini yüzünü yıkadı. Bir parça daha ekmek yedi. Çıkmış olduğu yamaçtan sonra önünde uzanan düzlüğün sonunda çadırlar görünüyordu. Ara sıra patlayan top sesleri ve silah sesleri çok yakınlardan geliyordu. Üstünden bir kartal kanatlarını gererek uçup gitti. Ali kalktı. Çadırlara uzak istikametten gitmeliydi. Belikli bu çadırlar düşman çadırlarıydı. Uzakta ağaçlara bağlı atlar kişniyordu. Ali yoluna devam etti. Yine sık ağaçlı bir ormana girdi. Orman güvenliydi. Ne kadar yürüdü bilinmez ormandan çıkmıştı vakit akşamdı güneş batmak üzereydi. Ali yine bir düzlükle karşılaştı. O düzlükte yürümeye devam etti. Gece serin ve soğuktu. Serin bir rüzgar yaprakları yalıyordu. Ali düzlükten gidiyordu. Tepe tam karşısındaydı. Bir iki saate kadar oraya varabilirdi. Hızla yürüyordu. Geceleyin gitmeliydi. Karanlıkta kimse onu görmezdi. Karşısına gelen ormana daldı. Yürüdü yürüdü. Bu sırada devriye gezen iki düşman askeri dalların arasından bir karartının geçtiğini gördüler. Öndeki hemen tüfeğini ateşledi. Karartı birden yere yuvarlandı. Asker onu takip etme gereği bile duymadı. Bir yaban hayvanıdır diye düşündü. Ali yediği kurşun ile birden yere düştü. Omzundan kanlar sızıyordu. Kendini çok halsiz hissediyordu. Omzunda tarifsiz bir acı vardı. Son gayretle katlı. Mektup aklına geldi. Can havliyle yürüyordu. Yarası kanıyor. Ama o ne yarasına ne acısına aldırmadan yürüyordu. Birden önünde beyaz çadırları görür gibi oldu. Gözleri karardı yere düştü. Gürültüden nöbetçi asker oraya koştu. Hemen onu kucağına alıp revire götürdü. Revirdeki doktor ve hemşire gömleğini çıkarıp yarasını temizledi. Doktorun yüzü ekşidi. Yara çok derindi. İçinden çok da küçükmüş diye düşündü. Ali mırıldandı mektup gömlek. Sonra başı omzuna düştü. Gözleri bir daha açılmamak üzere yumuldu. Doktor hemen gömleğin iç cebinden mektubu çıkarıp komutana götürdü. Komutan mektubu açıp okudu. Günlerdir beklediğimiz haber geldi.dedi. ertesi gün alinin cansız bedeni bir tümseğe kazılan mezara konuldu. Rüzgar reçine kokularını yayarak esiyordu.
 
Bayram YANDIM                 
 
 
 
Bugün 154982 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol