© 2013 Powered by Bayram All rights reserved. Tüm Hakları Saklıdır © 2012-2013 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. bayramca - KELOĞLAN VE OHHH
   
 
  KELOĞLAN VE OHHH
KELOĞLAN VE OHHH
 
Bir varmış. Bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler berber iken, develer tellal iken ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken köyün birinde bir keloğlan ve annesi yaşarmış. Bir gün annesi keloğlana: kel oğlum keleş oğlum hadi ormandan biraz yiyecek bul gel diyecek olmuş. O da tamam aney deyip düşmüş yollara az gitmiş uz gitmiş altı ay gündüz altı ay gece gitmiş birde arkasına dönüp bakmış bir arpa boyu yol gitmiş. İyice yorulup terleyen keloğlan bir pınarın dibine varmış. Pınarın suları gürül gürül akıyormuş. Elini yüzünü yıkayan keloğlan kana kana pınarın suyundan içip bir kayanın üstüne oturmuş. Yorgunluğu biraz geçinde ohh diyecek olmuş. O saat karşısına bir dudağı yerde bir dudağı gökte bir dev çıkmış dumanlar içinden korkudan tir tir titreyen keloğlana derinlerden seslenmiş.
--Dile benden ne dilersen demiş. Keloğlan şaşkın ağzı bir karış açık vaziyette
--Hiç hiç sağlığınızdan başka ne dileyebilirim ki demiş. Bunun üzerine dev
--Olmaz öyle bir şey madem beni çağırdın bir dileğin olmalı demiş. Keloğlan emmi demiş karnım biraz aç bir kuru ekmek olsa karnımı doyururdum demiş. Bunun üzerine dev o saatte heybesinden bir sofra çıkarıp.
--Açıl sofram açıl demiş. Dev bunu der demez yere serdiği sofranın üstü bin bir çeşit yemekle dolmuş. Keloğlan bir güzel karnını doyurmuş. Deve teşekkür etmiş. Bir güzel karnın doyurmuş. Bunu gören dev
--Artık bu sofra senin ne zaman karnın acıkırsa açıl sofram açıl demen yeterli demiş. Keloğlan deve teşekkür etmiş dev giderken ne zaman başın sıkışsa ben buradayım bu kayanın tepesine otur ohh de ben hemen gelirim demiş ve kaybolmuş. Sofrayı bir güzel toplayan keloğlan onu sırtına vurmuş düşmüş yine yollara tepelerden yel gibi derelerden sel gibi giderek varmış evine. Annesi gözü yollarda oğlum gelse de yiyecek bir şeyler getirse de yesek diye beklermiş.
Keloğlan kapıdan girmiş. Annesi bakmış keloğlanın eli boş sırtında boş bir sofra dayanamayıp sormuş
--A kel oğlum keleş oğlum evde yiyecek bir şey yok sen boş bir sofrayla eve gelmişsin. Boş sofra nemize gerek açlıktan karnım zil çalıyor demiş. Keloğlan
--Hele dur bir aney şimdi karnımızı doyururuz demiş. Bunu der demezde
--Açıl sofram açıl demiş sofrayı yere sermiş bir anda sofranın üstü çeşit çeşit yemeklerle dolmuş. Annesi şaşkınlık içinde kurulmuş sofraya. Anne oğul bir güzel karınlarını doyurmuşlar. Yemeklerini yedikten sonra annesi
--Kel oğlum keleş oğlum akşama konu komşuyu davet etsek de onlara bir ziyafet versek demiş. Keloğlan da
--Sen bilirsin aney demiş. Akşam olmuş komşular birer birer gelmişler. Komşuların hepsi gelince de keloğlan sofrayı yere sermiş ve
--Açıl susam açıl demiş. Sofra yemekle dolmuş hep birlikte yemeklerini yiyip karınlarını doyurmuşlar. Yemekten sonra keloğlan sofrayı bir kenara koymuş. Hoş sohbete başlamışlar. Vakit geç olunca komşular izin isteyip keloğlanın evinden gitmişler. Yalnız komşuların içinde köse diye kötü bir adam varmış. Ne yapıp ne edip keloğlanın sofrasını çalmaya karar vermiş. Keloğlan ile annesi uykuya dalınca evin ahırından keloğlanın evine girmiş. Ve sofrayı kendi evinden getirdiği sofra ile değiştirmiş. Sabah olmuş annesi ile keloğlan uyanıp kalkmışlar. Kahvaltı yapmak istemişler keloğlan hemen sofrayı sermiş yere seslenmiş
--Açıl susam açıl diye ama sofrada ses seda yok odanın duvarlarından ses gelmiş sofradan ses yok. Bir daha bir daha açıl susam açıl dese de yine sofrada bir şey yokmuş en sonunda keloğlan ve annesi sofranın çalındığını anlamışlar ve çok üzülmüşler. Keloğlanın aklına sofrayı veren değ gelmiş ve düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş varmış pınarın başına pınardan su içip yıkamış elini yüzünü sonra bir ohh çekmiş. O saat bir dudağı yerde bir dudağı gökte dev dumanlar içinden çıkıvermiş.
--Dile benden ne dilersen demiş. Keloğlan utana sıkıla anlatmış başına geleni dev dinlemiş keloğlanı ve
--Hele demiş sana birde tavuğumu vereyim demiş. Keloğlan tavuğu nedeyim diyecek olmuş o zaman dev tavuğu eline almış.
--Yumurtla tavuğum yumurtla demiş. Tavuk başlamış altın yumurtlamaya hem de ne altın çil çil altın yumurtlamış. Dev tavuğu verdikten sonra kaybolup gitmiş. Keloğlan almış tavuğu eline düşmüş yollara dere demeden tepe demeden varmış köyüne. Annesi beklerim dört gözle keloğlanın yolunu. Keloğlan evlerinin kapısından elinde bir tavuk ile görününce annesi
--A kel oğlum keleş oğlum geldin mi hani sofra diyecek olmuş. Keloğlan
--Hele dur bir aney biyo soluklanayım. Demiş. Sonrada tavuğa
--Yumurtla tavuğum yumurtla demiş. Hemen tavuk çil çil sarı altınlar yumurtlamaya başlamış keloğlanın annesinin gözleri fal taşı gibi açılmış. Altınlar birikince onları keselere doldurup saklamış. Böyle mutlu mesut yaşayıp giderlerken annesine keloğlan demiş ki:
--Aney komşuları çağır hele bir de bizim ne kadar zengin olduğumuzu görsünler. Demiş. Zenginliğin verdiği gurur yaşlı kadının aklını başını döndürmüş zaten o da kabul etmiş. Akşama komşular için yemek hazırlayıp davet etmişler. Komşular gelmiş tabi daha önce sofrayı çalan komşuda gelmiş. Bir güzel karınlarını doyurmuşlar yemek bittikten sonra annesi keloğlana:
--Hadi oğul getir şu tavuğumuzu da komşulara gösterelim demiş. O da:
--Tamam aney deyip gitmiş kümesten altın yumurtlayan tavuğu alıp getirmiş. Sonrada keloğlan
--Yumurtla tavuğum yumurtla demiş. Bunun üzerine tavuk çil çil altın yumurtlamaya başlamış. Komşuların gözleri çil çil altınları görünce şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmış. Kel oğlan her birine birer avuç altın vererek ne kadar cömert ve iyilik sever olduğunu göstermiş. Geç vakte kadar yenilip içilmiş sohbet edilmiş. Komşular birer birer çıkıp gitmişler. Keloğlan ve annesi de yataklarını serip yatmışlar. Sofrayı çalan kötü kalpli komşunun kıskançlığı yine tutmuş gözüne bir türlü uyku girmemiş. Ne yapıp edip o altın yumurtlayan tavuğa sahip olmalıyım diye düşünmüş. Hemen kümesinden kendi tavuğunu çıkarıp almış kucağına. Doğruca keloğlanın kümesine gidip altın yumurtlayan tavuğu alıp kendi tavuğu ile değiştirmiş. Sevinç içinde evinin yolunu tutmuş. Keloğlan ve annesi altın yumurtlayan tavuğun daha önce yumurtlamış olduğu altınları bozdurup yeni elbiseler çeşit çeşit yiyecekler alıp rahat içinde yaşıyorlarmış. Nihayet keselerindeki altınlar bitmiş. Bir gün annesi keloğlana oğul.
--Getir şu tavuğu da biraz altın yumurtlasın. Elde avuçta bir şey kalmadı demiş. Keloğlan da:
--Tamam aney demiş hemen kümese koşmuş kümesteki tavuğu kapıp gelmiş odanın ortasına
--Yumurtla tavuğum yumurtla bu söz odanın duvarlarında çınlamış ama tavuk nafile kılını bile kıpırdatmamış bir kez daha yumurtla tavuğum yumurtla yine olmamış. Keloğlan ve annesi olanları anlamış bu tavuk o altın yumurtlayan tavuk değil. Ama ellerinde gelen bir çare yok. Keloğlan düşmüş yine yollara az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş altı ay gece altı ay gündüz gitmiş tepelerden yel gibi derelerden sel gibi geçmiş varmış pınarın başına. Kana kana su içmiş elini yüzünü yıkamış. Oturmuş kayanın üstüne şöyle derinden bir ohhh çekmiş. Dumanlar içinden dev karşısında belirmiş.
--Buyur demiş. Beni çağırdın. Keloğlan başından geçenleri bir bir anlatmış. Dev şöyle bir başını kaşımış. Çıkınından bir sopa çıkarmış ve vur sopam vur demiş. O saat sopa keloğlanın başına vurmaya başlamış. O kadar şiddetli vuruyormuş ki keloğlan acıdan ne yapacağını bilememiş. Nihayet dev keloğlana acıyıp
--Dur sopam dur demiş. Sopa vurmayı bırakmış. Ama keloğlanın başından kanlar akıyormuş. İki gözü iki çeşme ağlıyormuş. Dev demiş ki al bu sopayı topla konum komşuyu konum komşu gelince vur sopam vur de demiş. Sopa sofrayı ve tavuğu kim aldıysa ona vurur. Kime vurursa suçunu kabul edinceye kadar vursun. Suçunu kabul edince de dur sopam dur dersin demiş. Keloğlan deve teşekkür etmiş. Dev yine dumanlar içinde kaybolmuş. Keloğlan alıp koymuş sopayı çıkınına düşmüş yine yola. Az gitmiş. Uz gitmiş. Dere tepe düz gitmiş. Varmış evine. Annesi bekler dört gözle yolunu keloğlan geldim aney demiş. Annesi sopayı görünce:
--Kel oğlum keleş oğlum bu sopa neyin nesi ne işimize yarar ki diyecek olmuş. Keloğlan:
--Hele aney sen bu akşamda komşuları bir daha çağır akşam yemeğine demiş.annesi tamam deyip çağırmış komşuları bir bir herkes vaktinde gelip kurulmuş sofraya Allah ne verdiyse yenilip içilmiş. Yemekten sonra sohbet edilmiş. Hal hatır sorulmuş. Nihayet keloğlan sopayı çıkarmış çıkınından
--Vur sopam vur demiş. Sopa sofrayı alan, tavuğu çalan komşuya vurmaya başlamış. Diğer komşular şaşırmışlar olanlara bir anlam verememişler. Nihayet iyice sopa yemekten bunalan komşu suçunu itiraf edip
--Ben çaldım tavuğu ve sofrayı diyince. Keloğlan da
--Dur sopam dur demiş. Sopa durmuş. Komşu iki gözü iki çeşme ağlayarak başından kanları akıtarak evinin yolunu tutmuş ve sofra ile tavuğu geri getirip keloğlana vermiş. Keloğlanda sofraya açıl sofram demiş sofra açılmış. Komşularla birlikte tekrar karınlarını doyurmuşlar. Sonra tavuğu getirip yumurtla tavuğum yumurtla demiş tavuk başlamış yumurtlamaya keloğlan bu altınları eşit olarak komşulara dağıtmış. O günden sonra yaptıklarına pişman olan komşu bir daha kötülük yapmamış. Keloğlan ve annesi rahat bir şekilde yaşayıp gitmişler onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine gökten üç elma düştü kim bilir kimlerin başına
 
Bayram YANDIM  
 
 
 
Bugün 155005 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol