© 2013 Powered by Bayram All rights reserved. Tüm Hakları Saklıdır © 2012-2013 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. bayramca - KURBAĞA PRENSES VE ODUNCU
   
 
  KURBAĞA PRENSES VE ODUNCU
                           KURBAĞA PRENSES VE ODUNCU
 
Evvel zaman içinde kalbur saman içinde pireler su taşırken delik bir testi içinde. Esti aklım düştüm yola az gittim uz gittim dere demeden tepe demeden düz gittim. Ardıma baktım bir arpa boyu yol gitmişim. Vardım Kafdağı ormanına bu ormanda yaşarmış fakir bir oduncu ormanın kıyısında küçük bir kulübesinde.   
            Günlerini ormandan odun toplayarak geçirir, topladığı odunları şehre iner satarak geçimini sağlarmış. Kazandığı parayla kıt kanat yaşarmış. Allaha şükredermiş. Yine bir gün erkenden kalkmış, yemeğini yemiş düşmüş yola. Dlmış ormanın derinliklerine. Oduncunun bir huyu varmış hep odunların en sağlamını en çıralısını seçermiş. Onun için ormanın en dip köşelerinde ararmış odunlarını. Oduncu odun ararken ormanın öyle bir köşesine gelmiş ki: Bu köşesinde ormanın bir göl varmış. Oduncu bu gölü daha önce hiç görmemiş. Gölde elinde oltasıyla ak sakallı bir dede balık tutmaktaymış oduncu onun yanına varmış. Selam vererek
--Rast gele dede demiş, ne yapıyorsunuz böyle dede hiç istifini bozmadan
--Kısmet topluyorum. Demiş oduncu bunun üzerine
--Dedeciğim ben yalnız ve yoksul bir oduncuyum benim içinde kısmet toplar mısın? Demiş ak sakallı dede de ya kısmet demiş ve oltasını gölün mavi sularından çekivermiş. Oltanın ucunda alacalı derisinin üstünde benek benek siğilleri olan çirkin bir kurbağa varmış. Dede oduncuya dönüp
--İşte senin kısmetin. Demiş. Oduncu şaşkın gözlerle kurbağaya bakmış bakmış sonra görelim tanrı neyler neylerse güzel eyler deyip oltanın ucundaki çirkin kurbağayı alıp ceketine bir güzel sarmış. Düşmüş yola az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş varmış ormanın kıyısındaki kulübesine. Bulmuş bir kutucuk. Özenle o kutucuğu yerleştirmiş çirkin kurbağayıYatmış uyumuş. Sabahleyin kalkınca bakmış ki: Evi tertemiz temizlenmiş. Mükellef bir sofra kurulmuş. Her şeyiyle hazır onu bekliyor. O kadar mükellef bir sofra imiş ki, bir kuş sütü eksikmiş. Oduncu elini yüzünü yıkayıp kurulmuş sofraya. Karnını bir güzel doyurmuş. Elini yüzünü bir güzel yıkamış. Sonra evi bir güzel aramış. Taramış. Evin içinde dışında kimseler yokmuş. Sofra evin ortasında kalmış. Almış sicimini eline. Düşmüş yola ormanın derinliklerine odun toplamaya. Seçe seçe odunları bir yük odunu akşama kadar zor toplamış. Yorgun argın yine kulübesinin yolunu tutmuş. Kulübenin bahçesine boşaltmış odunları.Kulübesine girmiş. Kulübeye girince şaşkınlığından gözleri fal taşı gibi açılmış. Kulübenin içi tertemiz temizlenmiş.Yemek bulaşıkları bir güzel yıkanmış. Yine mükellef bir sofra kurulmuş. Her şeyi hazır oduncuyu bekliyormuş. Oduncu elini yüzünü yıkayıp kurulmuş yine sofraya. Bir güzel karnını doyurmuş. Elini yüzünü yıkayıp oturmuş köşesine. Başlamış düşünmeye bütün bunları yapan kim diye. İn mi cin mi gökten mi indi yerden mi bitti bu evi tertemiz temizleyen bu güzel yemekleri yapan kimdir diye…
            Zaten gün boyu ormanda odun toplamaktan iyice yorulan bedeni daha fazla dayanamayıp uyku çökmüş gözlerine. Kıvrılmış bir köşeye varmış uykuya. Sabah şehre gidecekmiş. Bir gün önceden ormandan toplamış olduğu odunları şehre götürüp satacak, kazandığı para ile yiyecek giyecek alacakmış. Erkenden uyanıp kalkmış. Bakmış birde ne görsün. Yine evin içi tertemiz temizlenmiş, her şey yerli yerine konmuş. Mükellef bir yemek sofrası hazırlanmış bekliyor. Oduncu yine kurulmuş sofraya bir güzel karnını doyurmuş. Düşmüş yola az gitmiş, uz gitmiş dere tepe düz gitmiş altı ay gece altı ay gündüz gitmiş varmış şehre. Satmış odunlarını istediği fiyata. Zaten oduncunun müşterileri beklermiş onun odunlarının yolunu. O gelir gelmez almışlar odunları. Vermişler oduncunun parasını. Oduncu pazardan alacaklarını alıp,yine düşmüş yollara. Az gitmiş uz gitmiş varmış ormandaki kulübesine. Kulübesinden içeriye girince yine gözlerine inanamamış. Kulübenin içi tertemiz temizlemiş. Yine mükellef bir sofra kurulmuş oduncuyu bekliyormuş. Oduncu olanlara bir anlam veremiyormuş. Yol yorgunu olduğu için elini yüzünü yıkayıp kurulmuş sofraya. Olanlardan iyice meraka kapılan oduncu ertesi gün odun toplamaya gitmeyip kulübesinin temizliğini yapan bulaşıkları yıkayıp yemekler yapanın kim olduğunu araştırmaya karar vermiş. Sabahleyin kalkınca yine kulübenin dip bucak temizlemiş olduğunu, yine mükellef bir kahvaltının hazırlanmış kendisini beklediğini görmüş. Yıkamış elini yüzünü kurulmuş sofraya doyurmuş bir güzel karnını içmiş çayını ve her zaman olduğu gibi çıkmış kulübenin dışına. Kulübenin arka pencereden başlamış kulübenin içini gözetlemeye. Az sonra çirkin kurbağanın içinde bulunduğu kutunun kapağı usulca açılmış. Kutunun içinden çıkan çirkin kurbağa o an da dünyalar güzeli bir prenses olmasın mı oduncu ne yapacağını bilmez bir şekilde izliyormuş olanları. Güzel prenses önce sofrayı kaldırmış, bulaşıkları bir güzel yıkamış. Sonrada yemek hazırlamaya başlamış. Bu sırada kulübeye giren oduncu prensesi elinden yakalamış. Oduncuyu karşısında gören prenses korkmuş. Oduncu
--Sen kimsin in misin cin misin yerden mi bittin gökten mi indin diye prensese sormuş. Bunun üzerine prenses cevap vermiş.
--Ben ne inim ne cinim senin gibi adem oğluyum ve senin kısmetinim demiş şaşkın oduncu olanlara bir anlam verememiş. Güzel prenses başlamış başından geçenleri anlatmaya.
            Evet demiş güzel prenses ben senin kısmetinim. Hani beni ormandaki yaşlı dededen istemiştin oda gölden beni çekmişti. Bir zamanlar bende şimdiki gibi insandım. Bir padişahın kızıydım annem ölünce babam saraydaki cariyelerden biriyle eğlenmek zorunda kaldı. İlk zamanlar yeni annem bana çok iyi davrandı. Ama onun da bir kızı olunca hele bu kız çok çirkin olunca benim güzelliğimi kıskandı. Bu yüzden sarayın büyücüsüne büyü yaptırıp ormandaki göle beni attırdı. Beni çirkin bir kurbağaya çevirdi. Bu büyü ancak beni bir kısmet dileyen olursa bozulacaktı. Onu da sen yaptın kısmetçi dededen beni diledin ben senin sayende tekrar insan oldum demiş. Bu günden sonra senin kısmetin benim demiş. Bunun üzerine oduncu prensesle evlenmiş mutlu bir şekilde yaşamaya başlamışlar. Bu arada sarayda kızının kaybolmasına çok kızan padişah kötü kalpli cariyeyi boşamış ve onu saraydan kovmuş. Gel zaman git zaman güzel prenses babasını çok özlemiş ve bunu kocasına söylemiş. Bunun üzerine oduncu ve prenses saraya gitmeye karar vermişler. Saraya varınca padişahın huzuruna çıkmışlar. Bir anda yıllardır görmediği kızını karşısında gören padişah sevinçten ne yapacağını bilememiş hemen kazanlar dolusu yemekler pişirtip davetler verdirmiş. Sarayda bayram ilan ettirip bir güzel prensesin dönüşünü kutlatmış. Oduncu damadını da pek sevmiş. Zaten iyice yaşlandığı içinde tahtını damadı oduncuya bırakarak köşesine çekilmiş. Oduncu da padişah olunca ülkesini adil bir şekilde yönetmiş. Oduncu ve prensesin boy boy çocukları olmuş uzun yıllar mutlu bir şekilde yaşayıp gitmişler onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine gökten üç elma düştü kim bilir kimin başına
 
Bayram YANDIM    
 
 
 
 
 
Bugün 154965 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol