© 2013 Powered by Bayram All rights reserved. Tüm Hakları Saklıdır © 2012-2013 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. bayramca - yalnız çocuk
   
 
  yalnız çocuk

Uzaktan köyünün evlerini görünce yüreği heyecan içinde çarptı. Uzun zamandır görmediği köyü yeşil ağaçların arasında sanki kendisine gülümsüyordu. Zaten esmer olan yüzü toz ve kir içinde iyice kirlenmiş yer yer ter tortuları içinde kara gözleri ışıl ışıldı. Üstünde eski bir gömlek ve pantolon ayağında kopmaya yüz tutmuş çarıkları vardı. Çarıkları içinde ayakları kan ter içindeydi. Köydeyken keçileri otlatırken su içmek için her gün gittiği pınarı görünce bütün acılarını unuttu. Hemen pınarın oluğuna ağzını dayayıp kana kana su içti. Elini yüzünü hatta ayaklarını bir güzel yıkadı. Kenardaki bir taşın üstüne oturup bir güzel dinlendi. İsmail birkaç yıl önce köyden çıkıp alıp başını gitmiş ta Atina’ya Gitmiş orada bir Rum’un yanında çobanlık yapmış boğaz tokluğuna çalışmıştı. Savaş çıkınca da bir gece kaçıp yola çıkmış memleketine gelmişti. Bu yüzden Rumcayı ana dili gibi öğrenmişti. Pınarın akan suyuna bakıp daldı gitti. Ne güzel günler yaşamıştı bu pınar dibinde genelde annesinin hazırlamış olduğu azıkları bu pınar kenarında açar soğuk su ile birlikte karnını doyururdu. Annesi o amansız hastalığa yakalanmasa idi köyden çıkıp gitmezdi zaten. Ama yıllar sonrada olsa köyüne dönmüştü işte. Kalktı tekrar pınara ağzını dayadı kana kana su içti. Elini yüzünü bir güzel yıkadı. Gücü kuvveti yerine gelmişti. Çalılıkların arasındaki yoldan köye doğru yürümeye başladı. Köyün evleri daha yakındı artık. Birden gözlerine inanamadı köyün meydanında mavi beyaz damalı bir bayrak asılmaktaydı. Üzüntüden ve şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdı. Demek ki köyü düşmanlar tarafından işgal edilmişti. Köye yaklaştıkça büsbütün korkusu arttı. Köyüne Rumlar yerleşmişti. Hatta rum askerleri köyde bir karakol kurmuşlardı. Köyde hiç Türk yoktu herhalde işgalden önce kaçıp gitmişlerdi. Köyün camisi harabeye dönmüş bakımsız ve ıssız bir yer olmuştu. Köy sokaklarında rum çocukları dolaşıyor hatta oyunlar oynuyorlardı. Rumlar köye bir kilise yapmışlardı kilisenin çanları gürültülü bir şekilde çalıyordu. İsmail düşündü Rumcayı Rumlar kadar iyi biliyordu pekala bu Rumların arasında kalabilirdi. Zaten köy kendi köyü değil miydi. Kilisenin kapısında durdu büyük bir haç çıkardı. Tıknaz başında püsküllü fesi olan kilisenin papazı onu gördü. Yanına geldi. Rumca kimsin diye sordu o da Yorgo diye cevap verdi. Sonra ekledi Türklerin elinden kaçıyorum. Papaz gülümsedi Rumca burada kalabilirsin kilisenin yanındaki boş odayı gösterdi. İsmail yine büyük bir haç çıkararak teşekkür etti. Papaz karnın açtır senin deyip İsmail’i evine davet etti. Onu sofraya oturtarak önüne yiyecekler koydu. Yemekten sonra elbise dolabından yeni elbiseler çıkartarak İsmail e verdi. İsmail elbiseleri giyince başındaki fesiyle tam bir rum çocuğu olmuştu. Kilisenin yanındaki odaya yerleşti. Sabahları kiliseyi temizliyor günlük işlerinde papaza yardım ediyordu. İsmail köydeki herkesle kaynaşmış kendini herkese sevdirmişti. Hatta köydeki rum karakolundaki askerler bile onu çok sevmişlerdi. Kilisenin papazı Pazar ayinlerinde sürekli Rumların zafer kazanması için dua ediyor. Askerlerin yaptıkları kahramanlıkları öve öve bitiremiyordu. İsmail içinden onaylamadığı durumu dinlemeye mecbur olduğu için hep üzülüyordu. Köylüleri hısım akrabaları nereye gitmişti. Gerçekten papazın dediği gibi Rumlar hiç gitmeyecek miydi. Köylülerini hısım akrabalarını bir daha göremeyecek miydi. Bu köyde Rumların arasında ne kadar yaşayacaktı. Bu düşüncelerle her gün yattıktan sonra uykuya dalıyordu. Köydeki karakola her gün yeni askerler geliyordu. Rumların söylediğine göre bölgedeki en büyük karakol burası idi. İsmail köyde kendini herkese sevdirmişti. Boş zamanlarında rum çocuklarıyla oyunlar oynuyor onlarla neşeli zamanlar geçiriyordu. Sabah kalkınca kiliseyi bir güzel temizliyor papazın verdiği yiyeceklerle karnını doyuruyordu. Papaz onu çok seviyor her Pazar vaazında yanında oturtuyordu. Kilisenin karşısında bulunan beyaz badanalı bakımlı evde kendi yaşıtı siyah kıvırcık saçlı ela gözlü boylu poslu güzel bir rum kızı vardı adı Eleni idi. Ne zaman İsmail i görse gülümser zaman zaman yanına gelir onunla sohbet ederdi. İsmail de bu kızı sever onunla sohbet etmeye bayılırdı. Karakolda bulunan askerler nöbetçiler de İsmail i çok sevmişlerdi. Boş zamanlarında İsmail askerlerle sohbet ederdi. köyde eskiye dair bütün izler silinir olmuş tarlalar ekilmemiş yaban otları ile kaplanmış bağ bahçe bakımsızlıktan ormana dönmüştü. ismail evlerinin önünden geçerken yüreği burkulur geçmişte yaşadığı bu ev şimdi kimleri konuk ediyordu. oysa o evde doğmuştu ailesi ile en mutlu günlerini bu evde geçirmişti. yalnız belli etmemek için o eve uğramıyor hatta yanından bile geçmiyordu bütün acılarını ve anılarını yüreğinde saklıyordu. köydeki karakolda her gün hareketlilik sürüyordu. bazı geceler askerler sabahlara kadar içip eğleniyorlardı. askerlerlerin konuşmalarından zaferin çok kısa zamanda elde edileceği Türklerin yenileceği anadoludan bir daha dönmemek üzere atılacağını duyuyor bunları içi burkularak dinliyordu. bazı zamanlarda köyün yakınından geçen dere kenarına gidiyor dere kenarında dolaşarak suyun akışını izliyordu. hemen her pazar yapılan ayinlere katılıyordu. köyün mezarlığı bakımsız çorak bir hal almış içindeki ulu ağaçlar kesilmiş mezar taşları bile yıkılmıştı.

 İsmail’i herkes
çok seviyordu. Hatta karakoldaki askerler onunla konuşmaya bayılıyorlardı.
Bazen eline tüfek verip nöbet bile tutturuyorlardı. Her gece köyün içindeki karakolda eğlenceler
yapıyor yiyip içiyorlar sabahlara kadar eğleniyorlardı. Son günlerde karakolda
bir hareketlenme olmuştu. Sürekli askerler geliyordu. Rumlar Türklerin üzerine
güçlü bir orduyla saldırmak için hazırlık yapıyorlardı. Bu yüzden cephaneliğe
sürekli arabalar dolusu silah geliyor. Askerler o silahları cephaneliğe
yığıyorlardı. Yine o akşam askerler akşamdan içip eğlenmeye başlamışlardı.
İsmail karakolun önünden geçerken nöbetçi asker ona seslendi.



--Hey yorgo işin var mı? İsmail gülerek



--Yok dedi bunun üzerine sırtından tüfeği çıkaran asker
ona tüfeği uzattı. Al benim yerime nöbete devam et ben biraz eğleneyim dedi. Bu
arada İsmail’e bir sigara uzattı.



--Birde sigara yak dedi. İsmail sigarayı aldı ama ateşim
yok dedi. Şimdi içmek istemiyorum ateşim olsa sonra içerdim. Asker cebinden
kibriti uzatıp al senin olsun ne zaman istersen o zaman içersin deyip
eğlencenin yapıldığı yere doğru hızla yürüdü. İsmail sırtında tüfeği bir başına
kalmıştı. Bir anda beyninde şimşek çaktı. Rumlar büyük bir saldırı yapıp Türkleri öldüreceklerdi. Babası aklına
geldi. Çanakkale harbinde şehit olmuştu. Annesi ona hep anlatırdı. Baban kahramanca öldü. Vatan için savaşırken
şehit oldu derdi. Yine rum papaz vaazında vatan için savaşırken ölenler şehit
olur derdi. Bunları düşünürken İsmail birden cebinden kibriti çıkarıp barut
fıçılarına doğru yürüdü. Bütün askerler çılgınlar gibi içip eğleniyordu. Barut fıçılarının
yanına vardı. Barut fıçılarından birinin kapağını açıp Kibriti yakarak barut
fıçısının içine attı. Önce parlak bir alev sonra şiddetli patlamalar birkaç saniye
içinde ortalık cehennem yerine dönmüştü. Ard arda gelen patlamalar köyde büyük
bir yangın çıkardı. Evlerin hepsi ve içindekiler yandı
.

Bayram YANDIM



 

 
 
 
Bugün 154923 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol