© 2013 Powered by Bayram All rights reserved. Tüm Hakları Saklıdır © 2012-2013 | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. bayramca - kudret pınarı
   
 
  kudret pınarı

Güneşin ışıkları ıslak yeşil çimenlerin üzerinde parlarken elinde su testisi ile suya giden Elif'in uzun sarı saçları melik örülmüştü. Annesi her zaman özenerek örerdi kızının saçlarını. Bir selvi gibi uzun incecik kızdı Elif. Yüzü ak pak sanki mehtap gibiydi. Hep güler yüzlü hep sevecendi. Güneşin ışıkları iyice yakıp kavururken Elif’in alnında terler biriktirmişti. Her zaman kudret pınarından su doldurup orak biçen anne ve babasına götürürdü. Kudret pınarı dinmeden hep akardı. Bu pınar ne zaman akmaya başlamış kimse bilmezdi. Yazın buz gibi soğuk olan pınarın suyu kışın ise ılık ılık akardı. Suyun tadında çam reçinelerinin tadı vardı. Yörenin insanları uzak yakın demeden bu pınardan testilerini su ile doldurup içerlerdi.
 Elif köyün en güzel kızlarından biriydi. Onu
gören erkekler bakmaya doyamazlardı. Ama Elif’in gönlü boştu. Bu güne kadar
gönlünü çalan bir erkek karşısına çıkmamıştı. Gönlünün aslanını yani beyaz atlı
prensini bulamamıştı. O gün işyerinde iş erken bitmişti. Depoya gelen tomruklar
biçilip istif edilmiş. İşyerinin sahibi çıralı çamların depoya istif edilmesini
hayranlıkla seyretmiş ve çalışanlara erkenden izin verdiği gibi fazladan
ceplerine birer yevmiye parada vermişti. Murat üstünü başını değiştirmiş iş
elbiselerini işyerinin deposunda bırakıp her zaman olduğu gibi temiz
elbiselerini giymiş, temizlenmiş saçlarını bir güzel taramış köyüne doğru yola
çıkmıştı. Uzun boylu kara yağız yakışıklı bir delikanlıydı. Kudret pınarının
karşısındaki köydendi. İşinde gücünde ekmeğini taştan çıkaran bir gençti.
Akranları analarının babalarının dizleri dibinden ayrılmazken o kasabada işe
başlamış. Hem para kazanıyor hem de sigortası ödeniyordu. Yaptığı iş yorucu idi
ama geleceği için yarını için çalışıp para kazanmalıydı. Kazandığı paraları har
vurup har savurmazdı. Kazandığı parayı babasına verir. Sadece ihtiyacı kadarını
harcardı. Kenarlarında bodur çalıklıkların bulunduğu yeşil çimenlerin hayvanların iştahını kabartacak kadar olduğu toprak yoldan yürürken dalıp gitmişti Murat. Dalgınlığını çalıların arasından ciyaklayarak havalanan ürkek bir karatavuk bozdu. Hava biraz sıcak olmasına rağmen güzeldi. Esen rüzgar çam kokularını yayarak havayı güzelleştiriyordu. Temiz havada insanın içine tatlı bir huzur doluyordu. Ceketini omzuna atan Murat aheste adımlarla yürüyor her adımda köyüne biraz daha yaklaşıyordu. Çam ağaçlarının sık olduğu düzlükte kudret pınarının suları buralara dek akıp gelmişti. Suyun aktığı yerlerde yeşillik ve güzel yaban çiçekleri çiçeklerini açmışlar adeta kudret pınarına teşekkür eden kokular saçıyorlardı.  
Pınarın başına varınca ellerini bir güzel yıkadı, kana kana su içti. Alnında biriken terleri sildi. Bu arada pınarın ahırındaki suda güzel bir kızın aksini gördü. Şaşırmıştı. Doğrulup arkasında Elif kızı görünce yüreği hızlı bir şekilde çarpmaya başladı. Kız o kadar tatlı bakıyordu ki yüreğindeki yağların eridiğini hissetti. Eli ayağına dolaşıp ne yapacağını ne diyeceğini şaşırdı. İstem dışı bir hareketle pınarın başından çekilip kıza yol verdi. Kız minnet dolu bakışlarla gülümsedi. Murat ayaklarını sürükleyerek istemeye istemeye pınarın başından uzaklaştı. Murat gittikten sonra pınara yanaşan Elif kız elini yüzünü yıkamak için yazmasını başının arkasına sardı. İpek gibi saçları ortaya çıktı. Ay parçası yüzüne pınarın soğuk suları düşünce serinlediğini hissetti. Testisini doldurup doğrulunca yol boyunca giden Murat’ı gördü. İçinden ne yakışıklı bir çocuk diye geçirmeden edemedi.
 Dalgın bir şekilde yoluna devam eden Murat’ın aklında az önce pınar başında gördüğü güzel kız vardı. Bu kız kimdi. Neyin nesiydi. Ne kadar tatlı bakışı vardı. Acaba bu kızı bir daha görebilecek miydi.. bu düşünceler içinde köye varmıştı bile. Doğru evlerine gitti.bahçe kapısında onu annesi karşıladı. Her zaman ki güler yüzüyle
--Geldin mi oğul buyur gel sana taze ayran vereyim yorulmuşsundur dedi. Murat annesinin uzatmış olduğu ayranı içerken hala aklında pınarın başında gördüğü güzel kızın hayali vardı. Ayranı içen Murat odaya girince babasının her zaman oturduğu yerde olduğunu gördü.
Dalgın bir şekilde anızların arasında yürürken Elif ekin kalıntılarının narin ayaklarına batmasını duymuyordu bile. O az önce pınarın başında görmüş olduğu delikanlının etkisinde bu kara yağız nazik gencin kim olduğunu düşünmekteydi. Daha önce bu genci hiç görmemişti. Acaba onu bir daha görebilecek miydi. Bu düşüncelerle anne babasının yanına varan Elif kız testiyi babasına uzattı. Baba testiden döktüğü suyla elini bir güzel yıkayıp serinledi. Tekrar elif kıza testiyi verdi. Elik kız sıra ile herkese su tası ile su verdikten sonra testiyi gölgeye bırakmak için ceviz ağacının koyu gölgesine doğru yürüdü. Bu sırada ceviz ağacının yeşil yaprakları arasından bir serçe cik cik öterek uçup gitti. Ekin tarlasından hızlı bir şekilde orakların sesleri geliyordu. Boyun başında demet sıraları habire çoğalıyordu.
 Günün yorgunluğu yemekten sonra iyice çökünce erkenden yatan Murat gözlerini yumunca yine pınar başında gördüğü kızın hayali belirdi. Bu kızı daha önce hiç görmemişti. Bir huri kadar güzel bu kızı bir daha görebilecek miydi. Onu tekrar görmeyi o kadar çok istiyordu ki. Böyle yatakta dönüp duran Murat uykunun ağırlığına daha fazla dayanamayıp gözlerini uykuya teslim etti. Dışarıda tatlı bir mehtap bütün sokakları gündüz misali aydınlatıyordu.
Akşam tarladan yorgun argın evlerine dönen Elif kız ve ailesi evlerine varınca anne kız birlikte mutfağa geçtiler ve akşam yemeğini hazırladılar. Anne bir ara Elif kıza seslendi.
--Kızım bu gün çok dalgınsın hayrola
--Yorgunluktandır anne ne olsun diye cevap verdi. Elif kız birlikte yer sofrasını serip akşam yemeğini yediler. Yorgun olduktan sonra herkes yatağına gömülüp yattı. Elif kızı bir türlü uyku tutmuyordu. Gözünün önünden bu gün pınar başında gördüğü gencin hayali gitmiyordu. Aklından şöyle geçirmeden edemedi. Galiba gönlünün beyaz atlı prensini bulmuştu. Bu genç kimdi. Daha önce onu hiç görmemişti. Acaba bir daha görebilecek miydi. Bu düşüncelerle tatlı bir uykuya dalıp gitti. Elif kız.
O sabah henüz güneş doğmadan kalkan Murat sabah kahvaltısını çabucak yaparak azık torbasını eline aldı yola çıktı. Güneş yeni doğmuş olduğundan etraf alaca karanlıktı. Kasaba beş kilometre kadar uzaktaydı. Kestirme yoldan daha çabuk gidilirdi. Murat toprak yoldan hızla yürüyordu. Hemen her gün bu yolu yürüdüğü için artık alışmıştı. Yaklaşık bir saat sonra kasabaya varırdı. Bodur çalılıkların arasından uzayıp giden yolu dağ demeden taş demeden her gün arşınlıyordu. Bu sabah serin bir rüzgar saçlarını adeta yalıyordu. Yol kenarındaki çalılıkların arasından serçeler korkuyla havalanıyordu. Murat kudret pınarına varınca her zaman olduğu gibi avuçlarıyla bir güzel su içti. Bir gün önce burada karşılaştığı güzel kız geldi aklına. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi. Suyunu içtikten sonra tekrar yola düşüp kasabaya doğru yürüyüp gitti. 
 
 O sabah eliflerin evinde her kes erken kalkmış tarlaya gitmek için hazırlık yapıyordu. Anne mutfakta tarlada yemek için yemek torbalarını hazırlarken elif’de annesine yardım ediyordu. Baba ise at arabasını koşuyordu. Ekinler serin havada biçilirdi, yoksa sıcakta gevreyen saplar kırılıp geçerdi. Hatta demetler bağlanamazdı. Ekini ya akşam serininde yada sabah serininde biçmek lazımdı. Her şey hazır olunca aile at arabasına binip yola çıktı. At arabayı sakin bir şekilde çekiyordu. Arabanın tekerlerinden toprak yolda ince bir toz çıkıyordu. Bu zamanlarda herkes orak harmanla uğraştığı için köyde pek kimse kalmazdı. Sadece yaşlı ve çocuklar köyde kalırlardı.   
Orak tarlasında orak sesleri birbirine karışıyor. Herkes bir gayret içinde orak sallıyordu. Tarla henüz yarı bile olmamıştı. Ama iyicene olgunlaşan buğday hava ısınınca iyice gevriyor. En ufak bir temasta kırılıp yere düşüyordu. Anne arkada demet bağlarken baba kız orak biçiyordu. Baba terlerini silerek Gülsüm’e seslendi.
--Hele kızım bir su ver de içip serinleyelim. elif su testisini almak için gölgeye gidince testinin boş olduğunu gördü. Babasına
 --Baba testide su kalmamış ben hemen doldurup geleyim dedi. babasının başıyla tamam işaretini vermesiyle yola koyuldu. Terliklerin içindeki narin ayaklarını anızlar batıyor yer yer kan lekeleri ayaklarında iz bırakıyordu. Pınarı karşıda görünce yüreği bir hoş oldu. Sanki dün görmüş olduğu delikanlıyı tekrar görecekmiş gibi hevesle adımlarını sıklaştırdı. Ama nafile bir umuttu. Pınarda kimseler yoktu. Vardı biraz hüzünlü bir şekilde elini yüzünü yıkayıp testiyi doldurdu. Yine geldiği gibi hızlı bir şekilde ekin tarlasına vardı. Babasına ve annesine su verdikten sonra eline orağını alıp işe koyuldu.  
 Murat kasabanın bakımlı beyaz badanalı evlerinin önünden geçerken evlere hayranlıkla bakardı. Gelecekte bu kasabaya yerleşip hayatını devam ettirmek en büyük dileği idi. Kasabadan bir ev alıp anne ve babası ile birlikte buraya yerleşirlerdi. Murat ailenin tek oğluydu. Babasının köyde yeterince tarlası bağı bahçesi vardı. Yoksul sayılmazlardı. Ama Murat’ın gönlünde kasabada yaşamak yatıyordu. Balkonundan güller sarkan bir evin önünden geçerken gül kokuları genzine doldu. İki katlı beyaz badanalı damında kırmızı kiremitleri olan evin önünden geçerken hayranlıkla seyrederdi.
Murat iş yerine erkenden gelmişti. İş arkadaşları henüz gelmemişti. Orda bulunan bir ağacın dibinde ağacın köküne yaslanarak beklemeye başladı. Birden aklına dün pınarın orda gördüğü güzel kız geldi. İçi sevgiyle doldu. O kızı bir daha görmek için neler verdi. Tam dalmıştı ki bir sesle irkildi. Sesin sahibi iş arkadaşlarından Hasan’dı. Bu iş yerinde en çok onunla anlaşırdı. Az sonra işçiler birer birer geldiler iş yerinde yorucu bir çalışma başlamıştı
Murat herkesten gayretli çalışıyordu. Murat’ın
gayretli çalışması iş sahibinin gözünden kaçmıyordu. Akşam iş bitiminde Murat’a
herkesten fazla yevmiye verdi. Üstünü başını değiştiren Murat yine köyün toprak
yollarından köye dönüyordu. Karşıdan pınarı görünce ayaklarına bir gayret
geldi. İçinde bir umut ve özlem vardı. Elif su isteyen babasının susuzluğunu
gidermek için ceviz ağacının gölgesine gitti. Testiyi eline aldı. Testi boşalmıştı.
Babasına seslendi.
--Baba
testide su bitmiş ben doldurmak için pınara gidiyorum
 --Tamam
kızım çabuk git gel oyalanma dedi. Eline su testisini alan Elif anız
kalıntılarının arasından hızlı adımlarla pınara doğu yürümeye başladı.
 Çabuk pınara varan Elif hemen başındaki yazmasını toplayıp elini yüzünü bir güzel yıkadı. Kınalı ellerini birleştirip kana kana su içti. Testisini doldururken dalıp gitti. Aklına geçen gün burada gördüğü delikanlı geldi. Bu arada arkasından bir ses duyar gibi oldu. Karşı yolun başında önceki gün gördüğü delikanlı belirmişti. Delikanlı Elif’i görünce yerinde durdu. Onun testisini doldurmasını bekliyordu.
Elif birden elinde olmadan Murat’a dönüp
gülümsedi. Murat da bu gülümsemeye tebessüm ile karşılık verdi. İkisinin yüreğinde
de yağlar erimişti. Gözleri birbirlerin gözlerinde öylece kalakaldılar. Pınarın
suları akıp giderken iki gencin yüreğine de sevgiler doluyordu. Kendini toparlayan
Murat siz siz kimsiniz diye sordu. Elif gülümseyerek ben been Elif dedi. Dünyalar
Murat’ın olmuştu. Elif heyecan ve şaşkındı sen diyebildi. Murat en tatlı sesiyle
bende Murat dedi. Ve ekledi. Siz çok güzel bir kızsınız Elif hanım dedi. Elif gülümseyerek
ardından bakakaldı. O an dünyanın en mutlu insanı olduğunu hissetti. Elif kız
giderken Murat ardından doya doya baktı. Bu arada bir bülbül pınarın oluğuna yanaşıp kana kana su içti. Elif kız
buğday tarlasına doğru kaybolup giderken Murat’ta köyüne doğru yürüyüp gitti. Elif
kız buğday tarlasına varırken şaşkınlığı hala geçmemişti. Nefesini kontrol edip
heyecanını yenmeye çalıştı. Anne ve babasının yanına varınca önce babasına su
verdi. Adam kana kana su içip Allaha şükretti. Elif kız annesine de içmesi için
su verdikten sonra orağını alıp narin elleriyle ekinleri biçmeye başladı. Serin
bir rüzgar buğday başaklarını yalayıp esiyordu. Gölgeler iyice uzayıp güneş
batmaya yüz tutmuştu. Ekin tarlası nerdeyse yarı olacaktı.   
 Murat köye vardığı zaman güneş tepelerin ardına süzülmüştü. Her zaman olduğu gibi evlerinin avlu kapısında annesi onu bekliyordu. Daha sabah gitmişti Murat evden ama annesi onu özlemişti. Gülümseyerek oğlunu karşıladı. Murat’ta özlemişti annesini. Akşam yemeği hazırdı. Annesi çabucak sofrayı kurdu. Ailecek karınlarını doyurdular. Yemekten sonra annenin demlemiş olduğu çay yudumlanırken herkes yarına umutla bakıyordu. 
 
Murat akşam dışarı çıktı. Gökte aydınlık bir
mehtap vardı. Her sabah işe gittiği yoldan ağır adımlarla yürümeye başladı. Köyün
çıkışında başlayan ormanın kokusu onu çekiyordu. Hafif bir yaz meltemi adeta
ağaçları okşuyor. Tatlı bir koku etrafa yayılıyordu. Bir çoban kavalıyla
koyunlarına ninniler söylüyordu. Murat sadece pınar başında gördüğü güzel kızı
düşünüyordu. Kız ne kadar tatlı bakıyordu. Ne kadar güzel gülümsüyordu. Tam eş
alınacak bir kızdı. Onu eş alır anne ve babasıyla kasabada güzel bir ev alıp
yerleşir, çoluk çocuğa karışıp giderlerdi. Ama acaba güzel kız onu ister miydi.
Ya onun günlünde başka biri varsa ya o bir başkasını seviyorsa içine tarifsiz
bir acı gelip oturdu. Ormanın içlerine dek yürümüş nerdeyse pınara gelmek
üzereydi. Bir yanda güzel hayalleri bir yanda yüreğinde oluşan acı. Hayalinde kendisine
bakan iki tatlı ela göz. Pınar akıyordu. Gecenin sessizliğinde bir şırıltı sesi
ta uzaklara dek duyuluyordu. Murat pınara gelmişti. Geldi. Ellerini pınara
dayadı kana kana su içti. Bu su o kadar tatlıydı ki sanki bütün dertlerini
unutmuştu. Bir ağaç kütüğüne dayandı. Gökte ışıldayan bir çok yıldız vardı. O kadar
uzakta idiler ki. Ama ışıkları ışıl ışıldı. Büyük ayı takım yıldız küçük ayı
kuzeyinde demir kazık hepsinden parlaktı. Bir yanda gece mehtap yüreğinde yeni
filizlenen aşk kıvılcımı kendisine adeta göz kırpan yıldızlar. Bir tatlı şarkı
mırıldanırcasına akıp giden pınar. Böyle ne kadar zaman geçti bilinmez Murat
gecenin büyülü havasında yine geldiği gibi köye doğru yola çıktı. Ayakları onu
geldiği gibi yine köye götürdü. Köyde evlerin ışıkları sönmüştü. Bazı evlerden
gübre kokuları geliyordu. Anne ve babası çoktan yatmıştı. Sessizce bahçe
kapısını açıp evlerine oradan odasına geçti. Yatıp tatlı bir uykuya daldı   
 
 Akşam erkenden yatan Elif sabaha doğru uyandı.
Yorgunluğu geçmişti. Düşünde pınar başında gördüğü delikanlı vardı. Boylu poslu
kara gözlü sevecen delikanlıyı aklından bir türlü çıkaramıyordu. Hele o kara
gözleri o kadar tatlı bakıyordu ki. Yıllardır boş duran gönlü artık beyaz atlı
prensini bulmuştu. Bu düşüncelerle yatakta bir o yana bir bu yana dönen Elif
kız mutfaktan gelen seslerle annesinin kalkmış olduğunu anladı. Kalkıp elini
yüzünü yıkadı. Mutfağa geçip annesine yardım etmeye başladı.
 Sabah erkenden kalktı Murat annesi
kahvaltısını hazırlamıştı. Ailecek kahvaltı ettiler. Kahvaltıdan sonra
hazırlanarak her zaman olduğu gibi yine yola düştü. Güneş henüz doğmamıştı. Etraf
alaca karanlıktı. Yol kenarlarında kuş kümeleri uçuyorlardı. Hızlı adımlarla
kestirmeden giderken aklında pınar başında gördüğü o güzel kız vardı. O küçük
ela gözleri bir türlü unutamıyordu. Pınarın yanından geçerken kalbi yerinden
fırlayıp çıkacak gibi oluyordu. Tepelerin arkasından güneş yüzünü göstermişti. Sanki
aydınlık bir günün habercisi gibi güneş doğuyordu.  
sabah erkenden ekin tarlasına varan aile serin havada gayretli bir şekilde çalışıyordu. Elif kızın aklında pınar başında gördüğü delikanlı vardı. Düşlere dalıp gidiyordu. Bu arada kınalı elinde bir kırmızılık belirdi. Dalgınlığından orak elini kesmişti. Kırmızı kan parmakları arasından sızıyordu. Babası cebinden bir sigara çıkarıp ikiye böldü. Yaranın üstüne bastılar. Annesi yemeninden bir parça yırtarak bir güzel sardı. Babası kızım sen demetleri topla biz annen ile orağı biçeriz dedi. ama önce pınara git su doldur gel testimiz boşalmış dedi. elif kız yine yüreği küt küt atarak pınarın yolunu tuttu. İçinde bir umut o delikanlıyı görecekmiş gibiydi. Nazlı ayaklarına anız kalıntıları batıyor. Canı yanıyordu. Ama bunlara aldırmadan yola devam eden Elif kız tarlaların arasından pınara ulaşmıştı bile. Pınar şırıldayarak akıyordu. Suyun akıp gittiği su yolu boyunca yaban çiçeklerinin arasından saka kuşları uçup gittiler. Elif kız pınarın oluğuna yanaşıp elini yüzünü bir güzel yıkadı. Kanıncaya dek su içti. Testisini doldurup tarlaların arasında kayboldu.  
 Sabahtan beri çalışan işçiler yaptıkları işle iş yeri sahibinin yüzünü güldürüyorlardı. Civar işyerlerinden farklı olarak işçilerde işverende yapılan işten memnundu. İşçiler işi savsaklamadan çalışır. İşyeri sahibi herkesin hakkını işçinin alın teri kurumadan verirdi. Civardaki işçiler bu işyerinde çalışmak için can atardı. Yine işyeri sahipleri burada çalışan işçilere gıpta ile bakıp kıskanırlardı. İş her zaman olduğu gibi vaktinden önce biterdi. O günde öyle olmuştu. İkindin olmadan iş bitmiş işyeri sahibi işçilerin gündeliklerini vermiş. İşçileri paydos etmişti. Murat üstünü değiştirip yola koyulmuş her zaman olduğu gibi neşeyle köyüne dönüyordu. Pınarı karşıdan görünce yüreği atmaya başladı. Çalışmaktan ve yol yürümekten yorulmuştu. Pınarın serin sularıyla elini yüzünü yıkar su içer yorgunluğu geçene kadar dinlenirdi. Pınarın başında bulunan ceviz ağacı serin gölgesiyle gelip geçen yolcuları misafir ederdi. Pınara varıp elini yüzünü bir güzel yıkayıp kuruladı. Pınarın oluğundan kana kana su içti. Ceviz ağacının dibindeki bir köşeye çekilip dinlenmeye başladı. Babası Elif kıza seslenerek
--Hadi kızım testimiz boşalmış bir solukta doldur gel diye seslendi. demetleri toplayıp yığın haline getiren elif kız tamam deyip gölgeden testiyi alıp pınarın yolunu tuttu. Ceviz ağacının gölgesinde tatlı düşlere dalan Murat karşıdan Elif kızın geldiğini görünce kalbi heyecan ile atmaya başladı. Elif kız nazlı nazlı pınara doğru geliyordu. Murat aklından ne olursa olsun bu kız ile konuşup tanışmalıyım diye geçirdi. Elif kız pınara gelince ceviz ağacının dibindeki Murat’ı gördü. Sevgi dolu bakışlarla ona gülümsedi. Bu bakıştan cesaret alan Murat pınarın başına geldi. Elif kıza en tatlı sesiyle seslendi.
--Bir yudum su verir misiniz güzel kız. Bu tatlı ve güzel sözlere gülümsedi Elif kız yanında getirdiği su tasını doldurup Murat’a verdi. Murat yavaş yavaş suyu içip Elif kıza boş tası verirken teşekkür etmeyi unutmadı. Sonra Elif kıza güzel kız sen kimsin kimlerdensin diye sordu. Elif kızda Harmanlık köyünden kocaahmetin kızıyım alt tarafta tarlamız var orada ailem ile birlikte orak biçmekteyiz dedi. Murat’a sordu sen kimsin her gün nereden gelip nereye gidersin böyle dedi. Murat kasabada fabrikada çalışırım Değirmenli köyündenim oraya gelip giderim dedi.     
 Bu arada testisini omzuna alan Elif kız yine tarlaların arasından kaybolup gitti. Murat bu güzel kızın ardından hayranlıkla bakıp kaldı. Yorgunluğu geçmişti. Yine yola çıkıp köyüne doğru yürümeye başladı. Tarlaların arasından giden toprak yolda yeşil çimenlere basa basa gidiyordu. Güneş nerdeyse batmaya başlamış. Tepelerin arasında kızıl ışıklar belirmişti. Köye varınca doğru evlerine vardı. Annesi sofrayı çoktan kurmuştu. Ailecek sofraya kurulup bir güzel karınlarını doyurdular. Yemekten sonra çaylarını içerken anne söze başladı. Murat artık seni evlendirme zamanı geldi. Bir kız bulup seni evlendirmeyi düşünüyoruz ne dersin dedi. Murat boynun büküp başını öne eğdi. Baba çıkıştı. Dur hanım utandırdın oğlumu.    
Anne utanacak ne var bey askerliğini yaptı. Çok şükür işi gücüde var daha ne olsun buluruz güzel bir kız allı duvaklı birde düğün yaparız. Mürüvvetini görürüz oğlumuzun iyi olmaz mı dedi. baba doğru dersin hanımda Murat ne der işte kendisi burada gönlünde biri varsa söylesin biz de isteriz nasipse olur değil mi . anne Murat oğlum bunda utanılacak bir şey yok varsa gönlünde bir kız söyle isteyelim verirlerse hayırlısı ile sizi baş göz ederiz dedi. murat bunun üzerine başını kaldırıp var dedi. ama bu köyden değil komşu köyden. Anne olsun oğlum komşu köyden olsun hele kimdir sen bir ismini söyle gider isteriz dedi. Murat komşu köyden Elif Harmanlıktan koca Ahmet’in kızı dedi. babası Ahmet benim askerlik arkadaşım onun yetişkin kızı var mıydı uzun zamandır görüşmedik. Gider isteriz hayırlısı ile verirlerse olur dedi. bu konuşmalardan sonra herkes gidip yattı. Murat rahatlamıştı. İçindeki derdi söylemişti. Yorgundu. Biraz sonra tatlı bir uykuya dalıp gitti.  Her zaman olduğu gibi Murat erkenden kalkıp sabah kahvaltısını yapıp düşmüştü yola. Anne ve babası Murat gittikten sonra hazırlık yapmaya başladı. Harmancık köyünde çok sevdikleri arkadaşları vardı. Alca hasan o arkadaşını ziyaret edecekti. Hem elif kız hem de koca Ahmet hakkında bilgi alacaktı. Murat’ın babasına bu yörede alca hasan derlerdi. Bu ad ona babasından kalma bir lakaptı. Alca hasan atına binip düştü yola. At toprak yolda yürüdükçe havaya toz kalkıyordu. Alca hasan atın eğerinin üzerinde  dizginleri sıkıca kavramış atını hızlı bir şekilde sürüyordu. Harmancık köyünde çobanlık arkadaşı ak selim vardı. Ak selimi çocukluktan tanırdı. Birlikte çok sürü otlatmışlardı. O zamanlar yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi 
Hasan atanı sapsarı ekin tarların arasındaki yoldan sürerken dalıp gitmişti. Murat’ın doğumu geldi aklına. Ebe kadın elinde çocuk müjdemi isterim demişti. Oda kuşağında ne kadar para varsa ebe kadının avuçlarına boşaltıvermişti. Hele dedesi torunun görünce o kadar sevinmişti ki sevincinden adam harmandalı bile oynamıştı. Keşke onlarda sağ olsaydı da bu günleri görselerdi. Torunlarının mürüvvetini görmek onlara nasip olmamıştı. Sonra askerlik arkadaşı koca Ahmet geldi aklına birlikte sülüs alıp çıkmışlardı yola acemi birliğini birlikte yapmışlardı. Sonra dağıtımda o Amasya’ya düşmüş Hasan ise Istanbul’a gitmişti. Teskereden sonra birkaç görüşmüşler uzun zamandır görüşmemişlerdi. Demek ki görüşmeyeli uzun zaman oldu onunda evlenecek çağa gelmiş bir kızı vardı. Sonra çoban arkadaşı geldi aklına. Sürüyü otlatırken ne oyunlar oynar eğlenirlerdi. O günler aklına gelince yüzünde tatlı bir tebessüm belirdi. Karşıki tarla çoban arkadaşının tarlası idi. Arkadaşı ailesi ile birlikte ekin biçmekteydi. Hizalarına gelince sevecen bir sesle seslendi.
--Kolay gelsin arkadaşım
--Kolaysa başına gelsin sen bu yoları bilir miydin hangi dağda kurt öldü de buralara yolun düştü diye sitem etti arkadaşı. Hasan ya sen çok gelirsin de bana sitem edersin kaç yıl oldu görüşmeyeli deyip orada bulunan bir ağaca atını bağladı. İki arkadaş hasretle kucaklaşıp sarıldılar birbirlerine sonra çöküp birer sigara yaktılar. Çoban arkadaşı eşine seslendi.
--Hanım hele çayı sür ocağa ağır misafirimiz gelmiş boş çevirmek olmaz dedi. iki arkadaş elerine orakları alıp giriştiler ekin biçmeye.  
Fatma kadın gölgede çayı demlemek için ateşi yakınca inceden bir duman havalandı gölgeden. İki arkadaşın orak ve ellik sesleri adeta birbiriyle yarışıyordu.  İki güçlü insanın arkasında bağlanmak üzere ekin sapları birikmişti. Güneş tam tepe noktasında adeta bütün ısısını üzerlerine gönderiyordu. Gölgeden seslenen Fatma kadın onları çay içmeye çağırıyordu. İki arkadaş elliklerini çıkarıp oraklarını yere bıraktılar ve çay içmek için gölgenin yolunu tuttular. Çay ile birlikte birer sigara yakıp karşılıklı tüttürdüler. Anlat bakalım dedi arkadaşı konuğuna seni hangi rüzgar attı buralara. Hasan hani koca Ahmet var ya onu soracaktım senden dedi hasan. Arkadaşı gülümsedi. Sen Ahmet’i değil Elif kızı soracağım desene dedi. Hasan gülümsedi arkadaşına ve içinden hınzır leb demeden leblebiyi anladı diye geçirdi. Arkadaşı senin oğlan eğlenecek yaşa geldi ha dedi. Hasan arkadaşının sorusunu başıyla onayladı. Nasıl kızdır Elif kız bizim haneye yakışır mı diye arkadaşına sordu. Arkadaşı yaptığı yemek yenir diktiği giyilir eh güzeldir yüzüne de bakılır daha ne olsun Elif kızdan daha iyisini bulacağız sana gelin dedi. gölgede çaylar içilmiş sigaralar tükenmişti. Yine iki arkadaş elliklerini takıp oraklarını aldılar ellerine ve başladılar biçmeye. Fatma kadın onların arkasından demetleri bağlıyordu. Hasan arkadaşına dünür sen gidersin değil mi diye sordu. Arkadaşı ne demek hele Ahmet orak biçer bitirsin bir akşam alırım Köroğlu nu yanıma çalar kapısını isterim Ahmet’ten  Elif kızı senin oğlana hayırlısı ise olur, hayırsızsa olmaz o zaman zaten bizden uzak olsun dedi.  
 Bir iki saat arkadaşına yardım eden Hasan arkadaşı ile vedalaşıp atını bağladığı yerden atın ipini çözerek bindi atına ve düştü yolara. Sapsarı ekin tarlalarının arasından uzayıp giden toprak yolda  at sanki daha hızlı gidiyordu. Hasan’ın içinde tarifsiz bir mutluluk bir umut vardı. Sanki Elif kız onların kısmetiydi. Ve oğlunun mürüvvetini  göreceklerdi.
 Altında ki at hiç dehlemeden hızla ilerliyordu. Köyünü karşıdan görünce biraz daha içinde huzuru arttı.
  O sabah erkenden yine ekin tarlasının yolunu tutan koca Ahmet ve ailesi artık ekin tarlasını bitirmek üzereydi. Önlerinde bir evleklik biçilecek yer kalmıştı. Elif orak biçmenin biteceğine üzülsün mü sevinsin mi bilemiyordu. Bir yandan yorucu çalışma bitecek öbür yandan pınar başında gördüğü Murat’ı bir daha görebilecek miydi. Yine su testisi boşalmış yine pınarın yolunu tutmuştu. İçinde bir şeylerin kıpırdadığını hissetti. Bu duyguları ilk kez tadıyordu. Pınara yaklaşınca pınarın başında kimseyi göremeyince hüzünlenir gibi oldu. Pınara varıp elini yüzünü yıkadı. Kana kana su içti. Testsini doldurup sarı ekin tarlaların arasından kayboldu. Murat her zaman olduğu gibi yine kasabadan dönüyordu. Karşıda pınarı görünce Elif kız aklına geldi. Ne olurdu Elif kız bu günde pınarda olsa onu bu gün de görebilse. Ama nafile pınarda kimseler yoktu. Gelip pınara elini yüzünü yıkadı pınarın suyundan içip gölgede biraz dinlendi. Yine yola düşüp toprak yoldan köye doğru yürüyüp gitti.  
Koca Ahmet o gün huzurla eve dönmüştü. Ailesi ile birlikte günlerden beri sürüp giden orak bitmiş, demetler toplanmıştı. Yakında demetler harmana çekilip potasa verilir. Harman sürülürdü. Günler süren yorgunluklarını demledikleri çayla alıyorlardı. Anne kız birlikte demlemişlerdi çayı. Koca Ahmet çayını yudumlarken Elif kız geldi aklına Elif kız büyümüş serpilmiş tam bir yetişkin kız olmuştu. Oysa doğduğu günü hatırlıyordu. Daha dün gibi ebe doğumdan sonra eline verdiklerinde yumuk gözlü küçük bir şeydi. Zaman ne çabuk geçmişti de bu kız büyümüştü. Yakında talibi çıkar yuvadan uçar giderdi. Allah’ın emriydi bu, karşı gelinmezdi. O da eşini elden almış evlenmişler geçinip gidiyorlardı. Allah hayırlı kapılar açsın, hayırlı kısmet versin diye geçirdi içinden. Hanımı seslendi.
--Bey dalıp gittin hayırdır. Karadeniz de gemilerin mi battı. Koca Ahmet içini çekti. --- ---Batmadı ya batar gün gelir de dedi. hanımı anlamadı ne demek istediğini yüzüne merakla bakıca Koca Ahmet Elif kız dedi. yetişti. Yakında kuş olup uçup gider yuvadan aklıma geldi de dedi. hanımı
--Hayırlısı bey Allah’ın emri karşı gelinmez, beni de sen uçurmadın mı yuvamdan diye sitem etmekten geri kalmadı. Koca Ahmet sigarasını yaktı, derin bir nefes çekti ve
--Uçurduk ta kötümü ettik Köroğlu ayvaz geçinip gidiyoruz işte dedi. hanımı gülümsedi. Elif kız mutfakta bulaşıkları yıkıyordu. Hayalinde Murat vardı. Murat boylu poslu yakışıklıydı, hem de kibardı. Sanki gönlünde yatan aslan Murat’tı.
Koca Ahmet günlerdir köy kahvesine çıkmıyordu. Köyde ne gibi havadis var bilmiyordu. Orak tarlasına gitmekten kahveye gitmeye fırsat bulamamıştı. Oysa genelde her akşam köy kahvesine gider arkadaşları ile sohbet eder haberleri dinler çayını kahvesini içer evine gelirdi. O akşamda köy kahvesine çıktı. Kahvede koca Ahmet’i  gören çoban ali onu masasına buyur edip kahvedeki ocakçıya seslendi.
--Ey Salim yap bakalım Ahmet ağaya bir sade kahve diye. Ocakçı
--Tamam birazdan hazır olur diye cevap verdi. Hoş beşten sora çoban Ali
-- Orak biçmeyi bitirdin ha diye koca Ahmet’ e sordu. O da başını sallayarak he ya diye cevap verdi. Kahveler geldi. İki arkadaş kahvelerini büyük bir keyifle içerken koca Ahmet söze başladı.
--Hayırdır durup dururken sen adama kahve ısmarlamazsın, çıkar şu ağzındaki baklayı da bilelim dedi. çoban Ali
--Hadi oradan ben sana her zaman çay kahve ikram ederim helali hoş olsun dedi. koca Ahmet meraklı gözlerle yüzüne bakınca
--Bizim hanım ile size gelmek istiyoruz hayırlı bir iş için deyip baklayı ağzından çıkardı.  Koca Ahmet tanrı misafirine kapımız her zaman
açık dedi. Televizyonda haberler vardı. Pürdikkat haberleri izlediler. Birer de
çay içtiler. Vedalaşıp evlerinin yolunu tuttular. Koca Ahmet evine giderken
acaba çoban ali kendisini niye ziyaret edecekti. Hayırlı bir iş için demişti .
demek ki Elif için geleceklerdi. Ama kimden çoban alinin kendinin çocuğu yoktu.
Sülalesinde de yoktu. Bu düşüncelerle evine gelmişti. Evde herkes yatmıştı. Sessizce
yatağına girip yattı. Ama bir türlü uykusu gelmiyordu. Yatağında bir sağa bir
sola dönüp duruyordu.
Çoban Ali o akşam yemekten sonra yanına hanımını da alarak koca Ahmet’in kapısına vardı. Bahçe kapısından seslendi. koca Ahmet evden çıkıp bahçe kapısına gelince
--Kimdir o diye seslendi. ve beklemeden kapıyı açınca karşısında Çoban Ali’yi gördü. Peşi sıra eşi de gelmişti. Misafirlerini evlerine davet ettiler. Elif kız gelen misafirlerin elini öpüp çıkıp mutfağa geçti. Hoş beş ve hatır sorma faslı bittikten sonra Çoban Ali Koca Ahmet’e
--Maşallah Elif kız büyümüş serpilmiş tam gelinlik çağa gelmiş dedi..    
Koca Ahmet içini çekti ve
--Büyüdü elbet ne demişler tarlaya düşen bostan ile kundağa düşen bebek çabuk bürür. Bizim kızda büyüdü çok şükür. Bu arada Elif kız elinde kahve tepsisiyle göründü. İçten bir saygı ile önce misafirlere sonra anne ve babasına kahveleri sunup çıktı. Kahveler içildi. Havadan sudan konuşulduktan sonra söze başlayan Çoban Ali Allah’ın emri peygamberin kavli ile Elif kızı Murat’a istedi. Koca Ahmet şaşırmış bir halde ne diyeceğini bilemedi. Sadece alaca Hasan’ın oğlumu vardı. Ne zaman yetişip büyüdü. Oysa asker arkadaşım devremdi dedi. Çoban Ali Murat’ı öğe öğe bitiremiyordu. Şehirde çalıştığını para biriktirdiğini zaten şehre yerleşeceğini bir bir anlattı. Alaca Hasan’ın durumu da fena sayılmazdı. Ama Koca Ahmet bir türlü evet demiyor. Olmaz diyor başka bir şey demiyordu. Çoban Ali de ısrarla Elif kızı istiyor bu işin hayır getireceğini söylüyordu. Ara sıra söze kadınlar karışıyor sohbet uzadıkça uzuyordu. En sonunda Çoban Ali siz düşünün taşının hele bir de kızımıza sorun ben yine gelirim dedi. Koca Ahmet Allah’ın emri gelirsiniz kovacak değiliz ya diyebildi. Çoban Ali ve eşi izin isteyip kalktılar. Koca Ahmet ve eşi onları avlu kapısına kadar çıkıp yolcu etti. Ve evlerine döndü.
 Misafirler gittikten sonra baş başa kalan karı koca uzun süre konuşmadan durdular. Kızları artık büyümüş evlenme yaşına gelmişti. Yakında yuvadan uçup gidecek kendi yuvasını kurup ocağını tüttürecekti. Bir sigara yakan Koca Ahmet derin bir nefes çekip hanımına bakarak
--Hanım Allah hayırlısını etsin ama kızımız büyüdü yakında yuvadan uçup gidecek dedi. kadın hüzünlendi. Gözleri dolar gibi oldu. Bu sırada odaya Elif kız girdi. Olanları anlamıştı. Anne ve babasının yüzündeki hüznü görür gibi olmuştu. Hiç konuşmadılar. Vakit geç olmuştu. Her kes odasına çekilip tatlı bir uykuya daldı. 
 Alaca Hasan her zaman ki gibi yine evinin köşesine oturmuş sigarasını yakmış elindeki muhtar çakmağını eğirip çeviriyordu. Hanımı demlemiş olduğu tavşan kanı çayı bardaklara doldururken eşinin dalgınlığını fark etti.
--Hayırdır bey dalıp gittin yine
--Yok hanım dalmadım da Çoban Ali den bir haber çıkmadı onu merak ettim. Acaba Koca Ahmet’e gitti mi bir haber çıkmadı dedi. hanımı doldurduğu tavşan kanı çayı eşine tutarak
--Hayır olsun bey hayırsa olsun yakında bir haber alırız inşallah hayır olur dedi. alaca Hasan sigarasından bir nefes daha çekip
--Hayır olsun hanım dedi.
Murat yine o günlük çalışmasını bitirmiş yorgun adımlarla köye dönüyordu. Karşıda pınarı görünce kalbi heyecanla doldu. Acaba Elif kız yine pınara gelecek miydi.yine onu görebilecek miydi. Bu düşüncelerle pınara geldi. Elini yüzünü bir güzel yıkadı. Ne gelen vardı ne giden Elif’in geldiği yöne doğru elini siper edip baktı kimseler yoktu. Hüzünlü bir şekilde yola düşüp köyüne doğru yürümeye başladı. Yolların kenarındaki çalılıkların arasından ikindinin uzun gölgesi gelip geçiyordu. Karşı tepelere doğru hızla ilerleyen güneş ışıkları bulutları portakal rengine boyamış ışık huzmeleri oluşturmuştu. Karşıdan köyünün evleri görülüyordu. Çobanlar sürülerini köye doğru sürmüş bazı avlular da sağım işi yapılmaktaydı.   
   Murat’ı her zaman olduğu gibi annesi evin kapısında karşıladı. Elinde süt kovası vardı. O da evin damında bulunan ineklerini sağmış eve girmek üzereydi. Oğluna hoş geldin diyerek gülümsedi. Murat annesinin açık tuttuğu kapıdan içeri girdi. Babası her zaman ki oturduğu köşede oturmaktaydı. Murat selam vererek evin divanına ilişti. Bu arada anne elinde sofra beziyle belirdi. Sofra bezini yere serdi, yemek tepsisini getirip sofrayı kurdu. Ailecek besmele ile sofraya oturup bir güzel karınlarını doyurdular.   
Çoban ali sabah erkenden kalkıp hanımının hazırlamış olduğu kahvaltısını etti. Atını eyerleyerek  mahmuzladı. Amacı alaca Hasan’a gidip dünürlük meselesi hakkında bilgi vermekti. Biçilmiş tarlaların arasından atını sürerken içinde iyi bir haber götürememenin sıkıntısı vardı. Köyün yanında bulunan harman yeri demet yığınlarıyla doluydu. Gürültülü bir şekilde çalışan patosun arkasından dumanlar çıkıyordu. Yollarda demet çeken traktör ve kağnı arabalarına rast geliyordu. Çoban Ali’nin atı rahvan adımlarla yolu hızla tüketiyordu.
Çoban Ali’nin atı alaca Hasan’ın evinin kapısının önüne geldiği zaman hayvanın sağrısında ak köpükler vardı. Çaban Ali atından indi. Atını çekerek kapının tokmağını hızlı hızlı vurdu. Alaca Hasan gelip çabucak kapıyı açtı. Arkadaşını ve atını avluya alıp atı ahırında bir yere bağlayıp önüne saman ve yem attı. Bu işler bittikten sonra arkadaşı ile birlikte oturma odasına geçip karşılıklı birer sigara yaktılar. Bu arada evin hanımı da gelen misafir için mutfakta hazırlık yapmaktaydı. Alaca Hasan hoş beşten sonra merakla çoban arkadaşına sormadan edemedi.
--Hayırdır Çoban Ali gittin mi koca Ahmet’in evine dünürlük işi için. Çoban ali şöyle bir yutkundu. Sigarsından bir nefes çekti. Duraksayarak umutsuz bir şekilde söze başladı.
--Gittim gitmesine ama nasıl söylesem pek umut yok kız daha küçük diye vermeye pek yanaşmıyorlar. Ben düşünün taşının ben yine gelirim dedim çıktım evden dedi. alaca Hasan hüzünlenmişti. Ama elden gelen yoktu. Az sonra kurulan sofraya oturup bir güzel karınlarını doyurdular. Yemekten sonra demlenmiş olan tavşan kanı çayı içerek keyif çıkardılar.  
  
Çaylarını içtikten sonra Çoban Ali müsaade isteyip gitmek istediğini söyledi. Alaca Hasan ve eşi kalması için ısrar ettiler. Fakat Çoban Ali yapılacak çok işinin olduğunu söyleyerek yerinden kalktı. Karı koca onu bahçe kapısına kadar uğurladılar. Elif kız için de Koca Ahmet’in evine bir daha gitmesini tembih etmeyi unutmadılar. Çoban ali geldiği yolardan hızla köyüne doğru sürüp atını dümdüz biçilmiş ekin tarlalarının arasından kaybolup gitti.
Son günlerde Elif kızda bir dalgınlık vardı. Bu dalgınlık annesinin gözünden kaçmadı. Babalarının olmadığı bir gün annesi Elif kıza sordu
--Hayırdır kızım bu günlerde çok dalgınsın bir derdin mi var? Elif kız her zaman ki sakin haliyle
--Yok annem yok bir şey diyerek geçiştirdi. Fakat anne bir şeylerin olduğunu sezinliyordu. Zamanında o da genç kız olmuştu. Bazı şeyleri yaşamış biliyordu. Özellikle eve Çoban Ali geldikten sonra Elif kızda dalgınlık olmaya başlamıştı. Ama kızının üstüne gitmeyi pek doğru bulmadığından bu konuyu kapatmayı uygun buldu. 
Günlerden Perşembe idi Perşembe günleri Cuma akşamı olduğundan hayırlı işler bu günlere denk getirilirdi. Çoban ali de eşini yanına alarak doğruca koca Ahmet’in kapısını çaldı. Koca Ahmet karşısında çoban aliyi görünce ondan kolay kolay kurtulamayacağını anladı. Misafirini evine buyur edip sohbete başladı. Bu sırada mutfakta Elif kız kahveleri hazırlamış misafirlerine sunmuştu. Çoban ali her zaman ki gibi yine konuyu dolaştırıp dünürlük meselesine getirdi. Alaca hasanı anlattı. Murat’ı anlattı. Elif kızın ne kadar rahat edeceğinden bahsetti. Ama koca Ahmet bir parça olsun yumuşamıyordu. Yine çoban alinin hanımı da bir çok diller döktü. Nafile aile hiç yumuşamıyordu. En sonunda vakit geç olunca izin isteyip ayrıldılar. Koca Ahmet yine avlu kapısına kadar yolcu etti. Dünürcüleri. Kapıdan çıkarken çoban ali koca Ahmet biz yine geleceğiz dedi. koca Ahmet tanrı misafirine kapımız her zaman açık diye cevap verdi. Çoban ali ile eşi mutsuz ve üzgün olarak evlerinin yolunu tuttular.    
 Ertesi sabah yatmakta olduğu odanın penceresinden güneş ışıkları odanın içine süzülürken gözlerini açtı Elif kız duvardaki saate baktı vakit epey olmuştu. Hemen yataktan kalkıp elini yüzünü yıkadı. Annesi mutfakta kahvaltıyı hazırlamıştı. Mutfağa geçip annesi ile birlikte sofrayı kurdu. Yemekten sonra sigarasını yakan koca Ahmet eşine ne yapacağız bu çoban aliyi adam her akşam eve gelecek evden çıkmaz oldu. Olmaz diyoruz anlamıyor. Eşi sesini çıkarmadı. Elif kız izin isteyip odasına geçti. Elif kız odadan çıkınca hanımı dur hele bey birde Elif kıza soralım o ne der belki istiyordur dedi. koca Ahmet o zaman tamam hanım bir ağzını yokla sor gönlü var ise veririz olur biter dedi.  
 Murat yine yorgun bir şekilde köye dönüyordu. Yolu kudret pınarına yaklaşınca içinde tarifsiz bir kıpırdanma heyecan hissetti. Elif kızı bu pınarda görmüştü. Bakışları o kadar tatlıydı ki. İnsan o bakışlara tutulmaz da ne yapardı. Hele salına salına yürümesi sanki bir keklik edası ile sekiyordu. İçinden ah diyordu bir evimin hanımı olsa onu prenses gibi yaşatırım elini sıcak sudan soğuk suya değdirmem diyordu. Hayalinde birden beyaz badanalı balkonundan güller sarkmış bir evde canlandırdı kendisini. Karşısında Elif kız oturmuş birlikte bir masada çay içmekteydiler. Murat Elif kızın gözlerine bakıp bakıp dalıyordu. Balkonda küçük bir çocuk bacaklarının arasında dolaşıyordu. Böyle dalıp gitmişken Murat bir sesle irkildi.
--Hey Murat kardeş ne bu dalgınlık diye seslenen yakın arkadaşı Kamil’di onunla ilkokulu birlikte okumuşlar iyi arkadaştılar. Murat arkadaşının seslenmesi ile döndü. Arkadaşı elinde bir bel ile bağlarını belliyordu. Murat Kamil’in yanına giderek kolay gelsin dedi. iki arkadaş kuru toprağa oturarak sohbet etmeye başladı. Kamil köyde kalmaktan bıktım bende kasabada bir iş bulup çalışmak istiyorum Murat kardeş dedi. Murat ona iş yeri sahibi ile konuşup çalıştığı yerde ihtiyaç varsa Kamil’in çalışabileceğini söylerim dedi. Kamil buna çok sevindi. Murat izin isteyip yine köyün yoluna düştü.   
Alaca Hasan son zamanlarda huzursuzdu. Çoban Ali hayırlı bir haber getirememiş. O da oğluna müjde verememişti. Oysa koca Ahmet bir evet dese verse Elif kızı dünyalar onların olacaktı. Daha fazla dayanamadı. Atına atlayıp çoban alinin köyüne doğru yola çıktı. At kenarları sarı otlarla kaplı yoldan kararlı adımlarla ilerliyordu. Alaca hasan sigara üstüne sigara içiyordu. Köyün girişindeki harmanlıkta saman yığınları duruyordu. Doğru çoban alinin evine sürdü atını. Çoban ali arkadaşı alaca hasanı görünce hemen koşarak atının dizginlerini tutup arkadaşını evine buyur etti. Alaca hasan arkadaşının evine girince evin hanımı onları kapı eşiğinde karşılayıp içeriye buyur etti. Hoş beşten sonra çoban ali arkadaşına hayırdır kardeşim diyecek oldu. Alaca hasan bu iş çok uzadı dayanamıyorum artık koca ahmete kendim gitmeye karar verdim, o beni tanır askerlik arkadaşım birde kendim söyleyeyim dedi. Çaban ali boynunu büktü. Akşam olunca hep birlikte koca ahmetin evinin yolunu tuttular.
Akşam yemeğinden sonra köşesine çekilen Koca Ahmet keyif kahvesini içmekteydi. Hanımı ile kızı mutfakta yemekten kalan bulaşıkları yıkamaktaydılar.  Birden evlerinin kapısının tokmağı çalındı. Koca Ahmet yerinden kalkarak bahçe kapısına yöneldi. Kapsıyı açınca karşısında çoban alinin yanında askerlik arkadaşı alaca hasanı da görünce şaşırmadı desek yalan olurdu. İki askerlik arkadaşı birbirlerine sarılıp hasretlik giderdiler. Biraz şaşkınlığı geçen koca Ahmet onları evine davet etti. 
Çoban ali ve alaca hasanın evine gelmesi koca ahmet’i hem şaşırtmış hem sevindirmişti. Yıllardır görmediği askerlik arkadaşı karşısındaydı. Hem de oğlu için kızına dünür olmuştu. Sohbet çay içilerek iyice koyulaştı. Koca Ahmet iyice yumuşamıştı. Ancak evet de demiyordu. Saatler su gibi akıp geçti. Nihayet misafirlerin gitme saati gelip çattı. Koca Ahmet evet dememişti demesine de  ama olmaz da dememiş bir umut açık kapı bırakmıştı. Alaca hasan umutla atına atlayıp köyünün yolunu tuttu. Artık karamsar değildi. Atıyla tarlaların arasından geçerken bu işin artık olacağına olan inancı tamdı.  

Alaca hasanın atı köye geldiği zaman sağrısında terler birikmişti. Alaca hasan hemen atını ahıra çekmedi bahçede biraz gezdirdi. Daha sonra atını ahıra bağlayıp evine geçti. Ev halkı uykudaydı. Yatak odasına geçince hanımı uyandı. Uykulu bir sesle beyine seslendi.

--Bey hayırdır. Nerelerdeydin. Bu soruya alaca hasan kendinden emin bir sesle konuştu.

--Hayır hanım hayır bizim şerle işimiz olmaz dedi. Hanımı bunca zamandır nerdeydin dedi. Alaca hasan

--Nerde olacağım hanım dünür gittim oğlumuza dedi. hanımı bu cevap karşısında dalıp gitti. günlerden beri oğulları için elif kızı istiyorlardı. elif kızın babası bir türlü evet demiyordu. bir evet dese elif kızın babası oğulları Murat ve kendileri çok mutlu olacaklardı. kocasına heyecan içinde sordu.
--E peki vereceklermi kızı diye sordu. alaca hasan derin bir iç çekti. 
--bilmiyorum hanım biz istedik takdir onların allah yazdıysa olur dedi. 

evlerine alaca hasan gelip elif kıza dünür olduktan sonra elif kızın evinde de uyku yoktu. dünürcüler gitmiş herkes sus pus olmuş kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. elif kız odasına çekilmiş. karı koca bir birlerine diyecek söz bulamıyorlardı. nihayet koca ahmet bu sessizliği bozdu. 
--ne yapacağız hanım dedi. hanımı hayırlısı bey hayırlısı da bizim bir tek elif kızımız var onsuz ne yaparız yokluğuna nasıl alışırız dedi. koca ahmet hanım hanım ben seni elden aldım ele vereceğiz allahın emri başka çare yok sorarız elif kıza gönlü varsa veririz koca ahmetten daha iyi dünür mü bulacağız dedi. kadın kocasının karalı halini görünce peki bey demekten başka çare bulamadı. akşamdan beri heyecan içinde bekleyen elif kız nihayet yatağına girmiş ama gözlerine bir türlü uyku girmiyordu. yatak içinde bir sağa bir sola dönüp duruyordu. demekki murat nihayet babasını göndermiş onu istetmişti. ya anne babası onu murata vermezlerse murat olmadan nasıl yaşardı. murat dan başkasına nasıl eşim derdi. o murat ı sevmişti. O sabah murat yine erkenden kalktı. annesi çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı. sabah temizliğini yaptı. ailecek kahvaltı sofrasına oturdular. hiç kimse tek kelime etmeden kahvaltıdan kalktılar. murat hemen yola çıktı. güneş yeni doğmak üzereydi. tepelerin arkasından ışıkları çevreyi aydınlatıyordu. yol kenarında bulunan çalıların gölgeleri yolu yer yer kaplıyordu. murat kudret pınarına yaklaşınca yine aklına elif kız geldi.  acaba elif kızı ona vereceklermiydi. anne babası hiç bir şey demiyorlardı. hayırlı bir haber olsa mutlaka söylerlerdi. böyle dalmış giderken kudret pınarına vardı. pınarın suları hala karanlıktı. pınardan kana kana su içti. suyu içtikten sonra pınarın su ahırında elif kızın aksini görür gibi oldu. bir anda kalbi sevinçten yerinden çıkacakmış gibi oldu. kendine gelince gördüğünün bir hayal olduğunu anladı. vakit hızla geçiyoırdu. yine yola koyuldu. işi onu bekliyordu. koca ahmet sabah kahvaltısını yapmış sigarasını keyifle tüttürmekteydi. bir anda kızının doğumu geldi gözünün önüne minnacık elleri boncuk kadar gözleri. ne zaman b üyümüştü. ne zaman gelinlik çağa gelmişti. vakit gelmişti. kuş yuvadan uçacaktı. alaca hasan çok yakın arkadaşıydı. iyi insandı. oğlu murat için de kötü diyemezdi. genç yaşında işinde gücünde bir delikanlıydı. eğer elif kız da olur derse verecekti elif kızı murada. alaca hasan atına atlayıp kasabanın yolunu tuttu. bir bezirgan dükkanına girip yeni basmalar pazenler aldı. ipekli şal aldı. bir bakkaliyeden çay şeker aldı. lokum aldı. yine atına atlayıp geldiği gibi köyünün yolunu tuttu. atı yalınkılıç sürerek doğruca evine vardı. hayvan terlemişti. hayvanın eyerini çıkardı. hayvanın terini soğutmak için bitaz bahçede gezdirip sonra ahıra bağladı. hayvanın önüne yem koyup elini yüzünü yıkadı. hanımı heybeyi eve çoktan götürmüştü.
--Hayırdır bey diyecek oldu.  alaca hasan hayırdır hanım hayır hayır olacak hayır bu iş çok uzadı bu akşam gideceğiz ve bu işi hayırlısı ile tamama erdirip geleceğiz dedi. 
--Kiminle gideceksiniz diyen hanımına kiminle olacak seninle tabi ikimiz gidip bu işi hayırlısı ile bitireceğiz dedi.
hanımı hemen hazırlıklara başladı. vakit çabucak geçmiş akşam olmuştu. alaca hasan atının arkasında hanımı olduğu halde yola çıktı. atını mahmuzlayarak komşu köye doğru yol almaya başladı. koca ahmet evinin avlusundaki asmanın gölgesinde oturmuş hanımın demlemiş olduğu keyif çayını yudumlarken evin avlu kapısında bir at karaltısını gördü. dikkatlice bakınca atın alaca hasanın atı olduğunu fark etti. yerinden doğruldu doğrulmadı ağlunun kapısının tokmağı vurulmaya başladı. hanımı evden bahçeye doğru hızlı adımlarla yürürken o da ağlunun kapısına doğru yürüdü. yanılmamıştı gelenler alaca hasan ve hanımı idi tabi niyetleri de. yine çetin bir akşam geçecek yine elif kızı isteyeceklerdi. konuklarını evlerine davet ettiler. alaca hasanın hanımı getirdikleri hediyelerini ev sahibesine nezaketle sundu. evin oturma oıdasına geçip oturdular. elif kız mutfağa geçip gelen misafirler için kahve pişirmeye başladı. o da heyecan içindeydi. hoş beşten sonra alaca hasan söze girdi. arkadaş ne olacaksa olacak bu gün bu iş hayırlısı ile bitecek ben elif kızı murat ile sözlemeden bu gün bu evden çıkmayacağım dedi. koca ahmet yutkundu ne diyeceğini şaşırmış bir vaziyette hayırlısı diyebildi. bir de elif kıza soralım o ne düşünür ne der diyebildi. hanımı mutfağa geçip elif kıza gönlü olup olmadığını sorunca elif kız hafif başını öne eğdi siz bilirsiniz dedi. bu hal ben razıyım demeye yorulurdu. kızının gönlünün olduğunu anlayan kadın beyinin yanına döndü. yüzü gülüyordu. nasipse bu iş olur dedi. koca ahmet de artık tamam diyebilirdi. arkadaşı alaca hasana tamamdır dünür olduk hayırlısı ile allah tamamına erdirsin dedi. elif kızın hazırlamış olduğu kahveler keyifle içildi. ertesi gün için kasabaya inilip söz yüzükleri ve elbise alınması kararlaştırıldı. elif kız alaca hasan ve eşinin ellerini öptü. onlarda elif kızı bağırlarına bastılar  sohbet koyulaştıkça koyulaştı. vakit epey ilerledi. alaca hasan izin isteyip eşiyle birlikte yola çıkmak için kalktı. koca ahmet dünürünü kapıya kadar yolcu etti. iki ailede mutlu olmuştu. alaca hasan atını yalınkılıç sürerek bir an önce evin ulaştı. murat henüz yatmamıştı. annesinden müjdeli haberi duyunca sevinçten ne yapacağını bilemedi. annesinin babasının boyunlarına sarıldı durdu. o gece bir türlü sabah olmak bilmedi. murat yatağın içinde bir sağa bir sola döndü durdu. evden alaca Hasan gittikten sonra koca ahmet hayırlısı deyip içini çekti. kızının ilk dünyaya gelişi gözünün önüne geldi. bu kız ne zaman büyümüştü de gelin olacaktı. anneinin gözleri yaşarmıştı. hayır olsun demekten başka çareleri yoktu.  



   
     
  
 
 
 
    


 
    
        
    
     
  
 

 



 



 

 



 

 

 

 

 

 

 

 

 



 

 



 

 

 

 

 

 

   


 

  
  


  
  
  
  
  
  


  
  
  
  
  
  


  
  
  
  
  
  


  
  
  
  
  
  


  
  
  
  
 
 
 
 
Bugün 154963 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol